Diyarbakırlı pazarcılar: Karın tokluğuna yaşıyoruz


Diyarbakır’da semt pazarcıları artan fiyatlar yüzünden satışların düştüğünü belirtiyor.

Her perşembe Diyarbakır’ın Ofis Caddesi’nde tezgah açan semt pazarcıları ekonomik krizin alım gücünü azalttığını belirtiyor. Adaletsiz uygulamalardar yakınan esnaflar, “Karın tokluğuna yaşıyoruz. Kimse bize dokunmasa biz ekmeğimize taştan çıkarırız.” diyor. 
Kimi ömrünü vermiş bu işe kimi iflas edip geçici olarak kurmuş tezgâhını. Kimi küçük yaşta el arabasıyla müşterilerinin ürünlerini taşıyarak başlamış, kimi ise gurbete çıkıp inşaatta çalışmamak ya da garsonluk yapmamak adına tercih etmiş pazarcılığı. Aynı zamanda Suriçi’nden evlerinden zorla göç ettirlen insanlar.
Pazarda taze fasülye 5 TL’den satılıyor.
İSTANBUL VE İZMİR’DE İNŞAATTA ÇALIŞTI, DİYARBAKIR’A DÖNDÜ
Haftanın altı günü çalışan semt pazarcıları, derneğe aylık ödemeler yaparak yer kiralıyor. Sedat Demir 36 yaşında. 15 yaşında çalışmaya başlamış. Babasının ekonomik durumu el vermediği için okulu bırakmak zorunda kalmış. 
Demir şunları söylüyor: “Gençken büyük şehirlere gittim. İstanbul, İzmir’e gittim. İnşatta çalıştım. Boyumdan ve kilomdan büyük şeyler kaldırdım. Belim büküldü. O ağırlıkların altında ezildim de ezildim. ‘Bu böyle olmaz. Gideyim toprağımda çalışayım’ dedim.” Demir, kazancının pazardan pazara değiştiğini söylüyor.
“EN DÜŞÜK KİRA 500 TL, KARIN TOKLUĞUNA YAŞIYORUZ”
Meyve ve sebze satan Demir, meyve ve sebze almanın lüks olduğunu, pazara gelen insanların öncelikle temel ihtiyaçlarını aldığını belirtiyor. Demir devamında şunları belirtiyor: “Asgari ücret bin 600 lira. En düşük ev kirası 500 TL. Elektriği, suyu var. Doğalgazlı eve geçer ise daha kötü. Ay da 1.000 TL oraya veriyor. Peki bu adam ayda 1.000 lirayla evinin geçimini, bakımını yapabilir mi? Bakamaz, geçindiremez. Karın tokluğuna yaşıyoruz.”
Demir, Diyarbakır’ın Suriçi ilçesinde esnaflık yapmış bir dönem. Çatışmalı süreçte iflas ettiğini, ürünlerini Suriçi’nden çıkardıktan sonra ucuza sattığını vemesleği bırakmak zorunda kaldığını belirtiyor.
Pazarcılık yapan esnaf satışların giderek azaldığını kaydediyor.
“FOTOĞRAFIMI ÇEKMEYECEKSEN RÖPORTAJ YAPARIM”
Bir diğer pazarcı Özal Akçiçek evli ve bir çocuk babası. Diyarbakır karpuzu satıyor. “Fotoğrafımı çekmeyecekseniz röportaj yaparım.” diyor. “Niçin fotoğrafını çekilmesine izin vermiyorsun?” sorusuna, “Canım istemiyor.” cevabını veriyor. 
Akçiçek, “Müşteri diyor ki dolar, dolar, dolar. Televizyonların dediğine göre dışarıdan daha mal gelmemiş ihracat üzerine. Şu an herkes her şeyi dolara bağlıyor. Öyle bir şey yok halbuki. İnsan insana yapıyor.” diye konuşuyor.
“AYLIK 2 BİN TL BULUNCA ŞÜKREDİYORUZ”
Kendi evinde ikame ettiğini belirten Akçiçek, “Allah kiracılara da yardım etsin. Devir zor. Aylık 2 bin TL bulduğumuz zaman şükrediyoruz. Yetmese ne yapacaksın?” diyor.
Akçiçek, Diyarbakır’da genç işsizlerin durumunu şöyle özetliyor: “Pazar da arabacı olan gençler var. Su satan çocuklar var. Kırmızı ışıklarda peçete satan gençler var. Kazandığı 50-100 lira. Onunla geçinmeye çalışıyor. Dengesiz kurulmuş bu düzen. Her şey de vardır ama dengesiz bir şekilde dağıtıyorlar.” 
“EKONOMİ ZENGİNİN ELİNE DÜŞMÜŞ”
Oğlu Muhammet Ali ile meyve tezgâhı bulunan 75 yaşındaki Kani Kaya’nın dokuz çocuğu var. Kaya, meyve-sebze halinden üzümün kilosunu birkaç yıl önce 1 liraya satın aldığını şimdi ise 2,7 liraya satın aldığını belirtiyor. 
Uçar, “Ekonomi zenginin eline düşmüş. Fakir fukara yandı. Bize bu memlekete adalet lazımdır. Bu memlekete bakım lazımdır. Bu memleketin gencine ekonomi lazımdır. Ekonomiyi düzletmezsen bu memleket düzelmez. Welatımız Diyarbakırdır. Devlet gençleri işe yerleştirse bu memleketi kurtarır. 10 gardaş hepimiz AK Partiliyiz. Hiç kimseye bir şikâyetimiz yok. Biz ekmek peşindeyiz.”
“BENİM ÇOCUĞUM MATEMATİK OKUMUŞ, BOŞTADIR”
Kani Kaya, oğlu Muhammet Ali ve kendisi dışında evde kimsenin çalışmadığını, üniversite mezunu olan iki çocuğunun işsiz olduğunu belirtiyor. 
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı çok sevdiğini belirten Uçar, “Benim çocuğum matematik okumuş. Şimdi boştadır. Param yok işe koyayım çocuklarımı. Devlet, gençlere, tahsilli insanlara yardım ederse, işe alırsa kötü şeyler ortadan kalkar. Eğer sen benim dedikleri mi yazarsan iyi olur! Devlet gençlere iş versin. Devlet bu çocukların hakkını verirse o kadar bombalar, uçaklar ortadan kalkar. Bu dolar bu memleketi yıktı. Tayyip (Erdoğan) de Amerika’yı yıkacak. Amerika gitti. Hepsi Amerika’nın başının altından çıkıyor.” şeklinde konuşuyor.
“EVLİ OLSAM BU PARAYLA GEÇİNEMEM”
Muhammet Ali Kaya lise mezunu. “Üniversitelileri görüp halime şükrediyorum. En azından iyi kötü bir işim var. 20 sene okuyan genç işsiz. Benim kazandığım bana ve aileme yetiyor. Allah’tan bekârım. Evli olsam geçinemem. Kiralar 600-700 TL. Asgari ücretle çalışan biri nasıl geçinsin?” diye konuşan Mehmet Ali, en ucuz meyvenin 5 liradan başladığını, asgari ücretle çalışan bir insan için meyve almanın aşırı derecede lüks olduğunu dile getiriyor. 
Komşuların bir yıl boyunca meyve alamadığına şahitlik ettiğini belirten Mehmet Ali, “İpini koparan fiyatları yükseltiyor. Kim yükseltiyor belli değil. Eve ekmek götüremeyen insanlar biliyorum. Bazı öğrenciler tanıyorum. Çay paraları bile yok. Yani görüntüleri güzel ama ceplerinde 5 kuruş paraları yok.” diyor.
Diyarbakır semt pazarında meyve fiyatlar 2,5 TL’den başlıyor.
“50 BİN KİŞİ ZORLA GÖÇ ETTİRİLDİ”
Baba ve oğul aynı zaman da Sur’dan zorla göç ettirildiklerini kaydediyor. 
Muhammet Ali Kaya şunları dile getiriyor: “Sur içindeki evleri yıkıyorlar. Hiç para vermiyorlar. Çoğu arkadaşımın evi yıkıldı. Bizim ev de kamulaştırmış. 3-5 yıl sonra yıkarlar. İhaleyi alan şirketler halkı gerçekten mağdur ediyor. 30-40 bin liraya ben ev mi alayım, kira mı vereyim? Ben tarih kokan bir yer de oturuyordum. Metrekaresi 100 lira mıdır? Çölün ortasında, 75 Evler’de metrekaresine 3 bin TL isterken, sen benim evime, tarih kokan yere, metrekaresine nasıl 50-100 TL veriyorsun.” 
“Beni sürgün ediyorsun. Bu kabullenilecek bir şey değil.” diyen Kaya, “Evler yıkılıyor! Bir buzdolabı 4 bin TL’den başlıyor. Sen benimle dalga geçiyorsun. Bir evi eşyasıyla birlikte 50 bin TL veriyorsun. Biz bunları yaşadık. Sen evimi yıkıyorsan evimi ver bana. 50 bin kişi Suriçi’nden çıktı.” diyor.  
“EVİMİ YIKIP YERİNE VİLLA YAPACAKLAR”
Kaya şöyle devam ediyor: “Şu an büyük bir vurgun var Suriçi’nde. Sen benim evimi yıkıp villa yapacaksın. Villayı 1 milyon TL’ye satacaksın. Bana yazık değil mi? Beni evimden çıkarıp bir çöle atıyorsun. ‘Al sen dilencisin, 30 bin liranı al ve evini teslim et’ ya da ‘ben zorla yıkarım’ diyorsun. Sen beni nasıl bu şekilde çıkarıyorsun. Bana bir de cüzi bir para verip beni kandırıyorsun! Şu anda Sur Filistin. Değişen bir şey yok! Bu şirketlere baktığımız zaman İsrail gibi görüyoruz. Devletle alakalı olan bir şey değil. Devlet kimseyi mağdur etmez.”
Bir gence ait simit tezgahı.
İLKOKUL 3’TEN TERK, 17 YAŞINDA PAZARDA
Bilal ve Zeynel Kızıl kardeşler pazarda peynir satıyor. 9 kardeşler. 17 yaşındaki Bilal, ilkokul 3’üncü sınıftan terk. Kardeşini darp edenlerle kavga ettiği çin öğretmenin kendisine dayak attığını ve bu yüzden okulu bıraktığını anlatan Bilal Kızıl, genç yaşta para kazanmanın daha iyi olduğunu belirtiyor. Kızıl ailesinin de Suriçi’nde Alipaşa Mahallesi’ndeki evleri yıkılmış.
Zeynel Kızıl şunları ifade ediyor: “Sizin orada hiç savaş oldu mu? Düşünsene tankın topun içindesin. Yeni doğmuş çocuğun var. Sence benim psikolojim nasıl? Bir fikrin var mı? Şimdi burada ne söylersem, seni de beni de yıkıma götürüyor. Sur’da yaşadıklarımız senin başına gelseydi, şu an benimle röportaj yapacak güce sahip olmazdın.” 
“GÖNÜL RAHATLIĞIYLA KONUŞABİLSEK NELER SÖYLERSİN NELER”
“Bizim sesimizi duyabilecek insan da yok, anladın mı?” diyen Kızıl, “Konuşabileceğimiz bir yer yok ki. Gönül rahatlığıyla konuşabilsek neler söylersin neler. Hani hep derler ya ‘80 milyon bizi dinliyor’. Öyle bir yer olsaydı ancak o zaman konuşurdum. Benim hiç umudum yok. Umudum olsaydı zaten yıkıma uğratıldığımız zaman bir şey yaparlardı. Kendi sivil halkına tank kullanabilir misin? Ben daha ne diyeyim! Ekonomi Sur’dan sonra tabii ki kötü olur.” ifadelerini kullanıyor.
15 yaşındaki Ahmet Nazilli el arabası ile müşterilerin ürünlerini taşıyor.
AHMET NAZİLLİ: MATEMATİĞİM 75, TÜRKÇEM 20
Ahmet Nazilli 15 yaşında. Sokağa çıkma yasağından önce Sur’dan ayrıldığıını ifade eden Nazilli, el arabasıyla müşterilerin ürünlerini taşıyor. Haftada 5 gün çalıştığını, günlük kazancının en fazla 25 lira olduğunu ifade eden Nazilli, “Ekmek paramı çıkarıyorum.” diyor. 
5 kardeş olduklarını, bir ağabeyinin restoranda garsonluk yaptığını söyleyen Nazilli, “Lise bire geçtim. Doktor olmak istiyorum. Matematiğim 75, Türkçem 20. Babam belediye de çalışıyordu işten çıkardılar.” diyor.

Kaynak: IPA | http://ipahaber.com/2018/09/09/diyarbakirli-pazarcilar-karin-tokluguna-yasiyoruz/

Hiç yorum yok