Üç yıldır sesimi kimseye duyuramadım, eşim hapiste çıldırmak üzere



Bipolar bozlukluk teşhisi ile Bakırköy Devlet Hastanesine kaldırılan ve şizofren tanısı konulan İngilizce öğretmeni Harun Karateke’den sonra bir öğretmen daha cezaevinde akıl sağlığını kaybetti. 15 Ağustos 2016’da tutuklanan 14 yıllık beden eğitimi öğretmeni Hakan Yıldırım’ın (43) durumu oldukça ağır.

Tedaviyi reddettiği ve hastaneden imza karşılığı cezaevine geri gönderildiği için Hakan Yıldırım’a teşhis konulmuş değil. Kendisini muayene eden doktorlara “Ben deli değilim, deli sizsiniz” dediği için herhangi bir tetkik yapılmayan Yıldırım’ın sağlık durumu, ‘imzasına’ bırakılmayacak kadar ciddi:

– Çocuklarının DNA testini isteyecek kadar eşinden süpheleniyor.

– Cezaevinde kimseyle konuşmuyor, zehir katarlar diye yemek yemiyor.

– Koğuş arkadaşları, ‘can sağlığımızdan endişeliyiz’ diye defalarca dilekçe yazdı.

– Bir görüş gününde eşine vurdu. Bazı koğuş arkadaşlarına ve avukatına da saldırdı.

– Başka bir kapalı görüş gününde kendini duvardan duvara vurarak kafasını kanattı.

– Halisülasyon görüyor. Görüş gününde eşine olmayan varlıklardan bahsediyor.


Yıldırım çiftinin Zehra (10) ve Gülnihal (7) adında iki kızları bulunuyor.

Karar mahkemesinde, “Yıllardır onların adamısın, senin niye Bylock’un yok!” diyen hakim tarafından 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan Yıldırım, cezası Yargıtay tarafından da hızlıca onaylanınca yaşadığı buhranı kaldırımadı.

Bu kaos ile 3 senedir tek başına mücadele eden eşi B. Yıldırım anlattıkları ise daha korkunç. “Yıllardır sesimi kimseye duyuramadım. Artık bir yuva beklentim yok, eşim bu psikolojiyle beni de çocuklarımızı da öldürür” diyen B. Yıldırım, “Yaşadıklarımız herkese çok ütopik geliyor. Eşim içeride çıldırıyor. O orada şizofren oldu, ben dışarıda paranoyak. Yetkililere sesleniyorum. Eşimin tedaviye ihtiyacı var. Lütfen tahliye edilsin.” dedi.

EŞİM ŞİZOFREN OLDU

Ben felsefe öğretmeniyim, eşim beden eğitimi öğretmeni. İkimiz de Atatürk Üniversitesi mezunuyuz. Okurken tanıştık ve evlenmeye karar verdik. 10 yıllık evliyiz. Ağrı’da yaşıyorduk. Eşim Hakan Yıldırım 15 Ağustos 2016’da tutuklandı ve önce Ağrı Cezaevine, sonra Erzincan T Tipi Kapalı Cezaevine gönderildi. İlk zamanlar 10 kişilik koğuşta 22 kişi kalıyorlardı. Şimdi kaç kişiler bilmiyorum. Eşimin bir doktor belgesi yok ama şizofren olmuş durumda.



BİR KOLİ KİTAP YÜZÜNDEN…

Eşim Eskişehir’de bir kolejde çalışıyordu. Sonra iş bulunca Ağrı’ya yerleştik. 17/25 Aralık’tan sonra ben eşime ‘Eve hiçbir şey getirme’ dedim. Evde olanları da kitap, gazete ne varsa hepsini yaktırdım. İstemediğimi belirttim. İki kızımız var. Onlara, yuvama zarar gelsin istemiyordum. Bir gün eşim NT’de indirim varmış, iki koli kitap alıp gelmiş. Biz yine tartıştık. Kesinlikle evde NT’den kitap istemediğimi tekrar söyledim.

Sonra biz ev satın aldık. Kitaplar kolinin içinde kapının önünde duruyordu. Hiç açmamıştık. Eşimle güzel güzel konuştuk, beni dinledi, NT ile de anlaştık ve kitapları iade etmeye karar verdik. O günlerde bir arkadaşımız gelmişti eve. Kitapları almak istedi. Biz de ona verdik. Meğerse o da kocasından gizlemiş kitapları.

Birkaç zaman sonra eşi ev taşınırken kitapları görüyor ve panik oluyor. Kitapları otobüse verip o zaman memlekette olan karısına gönderiyor. O sırada muavin adamdan şüpheleniyor, polisi arıyor. Kolide ne var ne yok diye. Polis de açmış bakmış kitapları bulmuş. Sonra arkadaşımız beni aradı. ‘Eşimi tutukladılar, kitapları bulmuşlar’ dedi.

Ben o kadar üzüldüm ki, olayı olduğu gibi anlatın dedim. Öyle deyince eşime iftira atıldı: “Hakan Yıldırım 15 Temmuz’dan sonra korkuyla geldi, kitapları evime bıraktı. Panik oldu.” denildi. O kitapları darbeden sonra vermiş gibi gösterdiler ve eşimi tutuklattılar. Sonra da başka şeyler çıkardılar. Yani eşim şu anda bir adamın ifadesi, Dijitürk aboneliğini iptal ettirmesi ve 14 yıllık kolej öğretmeni olduğu için tutuklu. 5 Haziran 2017’de 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

HAKİM: SENİN NİYE BYLOCK’UN YOK!

Cezaevine girdiğinde ilk 10 ay çok iyiydi eşim. Ben bu süreçte 12 kilo verdim. Kas hastasıyım aynı zamanda. Beraat edeceğini bekliyorduk aslında. 5 Haziran 2017’de son mahkemesi yapıldı. Bir Ramazan günüydü. Abdullah bey ifadesini aynı şekilde yineleyince tahliye etmediler. Hakim kararı eşimin yüzüne bile okumadı. Diyor ki, ‘Senin niye Bylock’un yok! Eşim ‘Bylock gibi bir yazılım olduğunu ben içeride öğrendim. Kullanmadım.’ diyor. Bu kez, ’14 yıldır onların adamısın, senin neden Bylock’un yok’ diye tekrar yineliyor.

KARAR MAHKEMESİNDEN SONRA ERİMEYE BAŞLADI

1998’de dershaneye gitmiş eşim. Gerekçeli kararına 1998’den bu yana terör örgütü üyesi olduğunu yazmışlar. Eşim son mahkeme gününden sonra erimeye başladı. Savcılığa dilekçe yazdım ve dedim ki, ‘Eşimin karar mahkemesinden sonraki telefon konuşmalarının psikologlar tarafından dinlenmesini istiyorum. Ben psikoloji öğretmeniyim, kocam değişti, başka biri oldu’

Dikkate alındı bu dilekçem, telefon konuşmalarının dökümleri alındı ve hasta olduğuna kanaat getirdiler. Kasım 2017’de Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevk ettiler. Fakat tedaviyi kabul etmediği ve ‘ben deli değilim’ dediği için hastanedeki doktorlar eşimden imza almışlar ve tekrar cezaevine göndermişler. Eşimle yaptığımız görüşmelerden aynı zamanda doktor olaran milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na da bahsettim. ‘Bire bir paranoya’ dedi. Ama elimizde resmi belge olmadığı için bir şey yapamıyoruz.



BİR GÖRÜŞTE BANA VURDU

Eşim sonra her şeyde beni suçlamaya başladı. Bunu benim hazırladığım bir senaryo olduğunu söyledi. Bir görüşte bana vurdu. 2 ay görüş yasağı koydular. Vurdu, hakaret etti ama ben yine gittim ziyarete. Yalnız bırakmak istemedim. 14 yıllık evliliğimizde bana bir fiske vurmuş değil çünkü.

Aralık 2017’de Ağrı’dan Erzincan Cezaevine gönderildi. Oranın yönetimine çok dilekçe yazdım, doktora götürülmesi için, o zaman daha çok kızdı bana. ‘Beni akıl hastanesine kapatmaya çalışıyorsun, beni delirtmeye çalışıyorsun’ diye. Sonra zorla götürmüşler hastaneye. ‘Neyin var’ diye sormuş doktor, o da ‘ben iyiyim’ diyor tabi. Zaten kendini hasta olarak görmüyor. Doktor da cezaevinde kalabilir raporu veriyor. Bir klinik araştırma yok, tetkik yok. Doktoruyla daha sonra Ömer bey görüştü, “Rızası olmayan hastalara, hele ki mahkumlara yapacak bir şeyimiz yok’ dedi. Onlar da haklı.

Biz avukatımız aracılığıyla adli tıp raporu istedik. Ömer Faruk Gergerlioğlu Ankara’daki Cezaevleri Genel Müdürlüğünü aradı. Adli tıp raporu var demişler. Ama bir hastaneye yatmadı, tam teşekküllü bir hastanede tetkik yapılmadı. Erzincan Mengücek Devlet Gazi ve Eğitim Hastanesi ve Elazığ Ruh ve Sinir Hastanesine götürülmesine rağmen ‘ben dedi değilim, iyiyim’ dediği için hiçbir teşhis konulamadı. Nasıl, nereden var bu rapor bilmiyoruz, soru işareti.

ÇOCUKLARIMIZIN DNA TESTİNİ İSTEDİ

Eşim iki aydır bizi görüşe kabul etmiyor. En son görüş günlerimizin birinde büyük kızımız Zehra için ‘Niye bana benzemiyor’ diye DNA testi istedi. Ben de istersen küçük kızımıza da yaptıralım dedim. O zaman ‘Doğru çıkarsa ben dayanamam” deyip bu isteğinden vazgeçti. Hep şüpheleniyor, şüphelendiği şey doğru çıkarsa diye korkuyor.

Koğuşta kendisi çay demlememişse içmiyor. Kimseye konuşmuyor. Biz gidiyoruz ya görüşe herkes bizi izliyor, yine karısını dövecek mi ya da yine ağlayacaklar mı diye. Herkes karısını sevgiyle karşılıyor, adeta ağırlıyor gönderiyor, biz salya sümük ağlaya ağlaya… Bazen görüş saati dolmadan çıkıp gidiyor. Olanların hepsinin içindeki şeytanı çıkarmak için yapıldığını düşünüyor. Halisülasyon da görüyor. Bir kere orada otururken ‘bak siyah adamlar geliyor’ dedi. Onu dinlerken öyle yoruluyorum ki…

Bana vurduğunda kimse görmedi sandım, koştum arabaya bindim. Ağlayamıyorum da… Annesi babası vardı. Sonra kayınpederim elimi tuttu. ‘Betül kızım, arkanı dönüp gidersen hayır demem’ dedi. Ben de ‘Baba orası dar yer, yoksa böyle yapmazdı’ diyebildim.

Eşim o hafta beni aradı. ‘Sen nasıl bir kadınsın’ diye hakaretler etmeye başladı. ‘Neden, ne yaptım’ dedim. Meğerse görüşten sonra yönetim kendisini çağırmış. Bana vurduğunu kameradan izletmişler. O da demiş ki, ‘Ben vurmadım, ben eşime kıyamam’ demiş. Bana da ‘Niye beni şikayet ettin’ diyor. Halbuki en son yapacağım şey bu dedim ama…


Hakan Yıldırım’ın öğrencileri Ağrı’da masa tenisi turnuvasında birincilik ödülü almıştı, 2013.

BU PSİKOLOJİYLE NE BENİ NE ÇOCUKLARIMI SAĞ BIRAKIR

Tek başıma mücadele ediyorum. Hakan çıksın ve iyileşsin, gelsin evimize diye tabi ki ümidim var ama artık zor. Bir yuva beklentim kalmadı, ölümü düşünüyorum. Hakan bu psikolojiyle çıktıktan sonra ne beni ne çocuklarımı bırakmaz. O karıncayı ezmeyen adam bizi öldürür, bunu çok iyi biliyorum. Allah merhamet etsin. Cezaevinde kalamıyor. Gardiyanlar buna şahit.

KENDİNİ DUVARDAN DUVARA VURDU

Bir kapalı görüşte Hakan kendini top gibi duvardan duvara vurdu. Burnu kanadı. Kapalı görüş yerleri küçük bir kabin gibi, soyunma kabinleri gibi düşünün. Çıkarın beni buradan diye kafasını duvarlara vurdu. O an hemen beyaz gömlekli bir adam ve birçok gardiyan girdi içeri. Meğerse Hakan’ın rahatsız olduğunu biliyorlar, telefonları da dinleniyor ya durumu biliyorlar. Psikologlar iki kabin ötede bekliyor. Aman Hakan kendine zarar vermesin diye. Bir gardiyan ‘Ben şahitlik ederim, bu adam hasta’ demiş. Ama kimse elini taşın altına koyup bir şey yapmadı.

KOĞUŞ ARKADAŞLARI: CAN SAĞLIĞIMIZDAN ENDİŞELİYİZ


Hakan Yıldırım’ın cezaevine girdiği ilk dönemler… Ağrı Cezaevi.

Karar mahkemesinden sonra Ağrı Cezaevindeki koğuş arkadaşları ayrı ayrı cezaevi yönetime dilekçe yazdı. “Hem Hakan’ın hem de kendi can sağlığımızdan endişe ediyoruz.” diye. Birkaç kişiye saldırmış, avukatına da saldırdı.

İlk zamanlar bana ‘Kızsam da gel. Kimseyle konuşmuyorum, konuşunca kalp kırıyorum’ diyordu. Artık beni istemiyor. O iftirayı kaldırmadı. Kafasında kurdu kurdu ve beni karşısına aldı. Anne babası gidiyor ziyarete. Eşimi en son 2 Temmuz 2019’da gördüm. 2 Ağustos 2019’da görüş vardı gitmedim. ‘Sakın gelmesin vururum yine’ demiş. Sizi görünce beni ter basıyor, imanım gidiyor gibi şeyler söylemiş. 14 yıllık evliliğimiz boyunca böyle bir şey yaşamadık. Karı koca tek derdimiz iki kızımızı büyütmekti. Evimiz olsun, kapımızda arabamız olsundu.

ZEHİR KATARLAR DİYE YEMEK DE YEMİYOR

Tahliye olan bir koğuş arkadaşıyla görüştüm, bir avukattı. Bana dedi ki ‘Ben 8 ay boyunca hep Hakan hocaya dönük uyudum.’ ‘Korktuğunuz için mi?’ diye sordum. ‘Yok’ dedi, ‘Arkamı dönersem küser yanlış anlar’ diye dedi. Allah’tan yanında hassas insanlar vardı. ‘Hasta değil mi’ dedim, ‘Evet maalesef’ dedi. Şu an ne yapıyor bilmiyorum ama hapishane yemeğine ‘zehir katarlar’ diye yemiyordu. Kapalı Dardanel alıyormuş, kutusunu kendi açacak ve emin olacak.

AYM BAŞVURUMUZU REDDDETTİ





AĞRI’DA İLK CEZA ALAN ÖĞRETMEN

İlk onun mahkemesi oldu ve hemen ceza aldı, İstinaf hemen onadı, Yargıtay hemen onadı, Anayasa Mahkemesi başvurumuzu reddeti. Şimdi AİHM seviyesine geldik. Ondan bile şüpheleniyor. ‘Ben kimim, ben neyim ki benim işlerim bu kadar hızlı yürüyor’ diyor. Belki AİHM’den iyi bir sonuç çıkar’ diyorum. ‘Ne kadar numaracı kadınsın, benim eridiğimi gördükçe mutlu oluyorsun di mi’ diyor. Her şeyi ona özel yapıldığını zannediyor.

Koğuşunda çok doktor vardı, psikolog da vardı. Hepsi eşlerine tembih etmiş. ‘Yenge hanıma söyle, ulaşabildiği herkese ulaşsın, bu adamı çıkarsınlar’ diye. Elimden ancak bu kadar geliyor. Ben eşimi sevdiğim için evlendim. Hizmet Hareketiyle hiçbir bağlantım olmadı. Ama bunları yaşıyoruz.

ARTIK ÇAREMİZ KALMADI

Şu an Erzincan Cezaevinde. Ama orada olduğuna da inanmıyormuş. Çünkü bir yıl boyunca Ağrı’dan Erzincan’a her hafta görüşlerine gittim. Koğuş arkadaşlarına diyormuş ki, ‘Nasıl geliyor her hafta bu kadın, beni sevmiyor ki, onca yolu beni görmek için gelmiş olamaz’ Oradaki insanlara da yazık, sürekli Hakan’ı ikna etmek zorundalar.

Anayasa Mahkemesi de bireysel başvurumuzu reddetti. Eşimin Türkiye’deki yolları kapandı. Şimdi AİHM’e başvuracağız. Ama eşim çıkacağına artık hiç inanmıyor. Bu yüzden başvuru belgelerini imzalamıyor. Cezaevi müdürü çağırmış ‘Artık çıkacağından ümidini kesmişsin’ demiş. Hasta adama böyle denir mi!



Kaynak: Aktif Haber http://aktifhaber.com/15-temmuz/uc-yildir-sesimi-kimseye-duyuramadim-esim-hapiste-cildirmak-uzere-h136956.html

Hiç yorum yok