Frezya - Yasin ASLIYANIK



Ağaçta tomurcuk misalidir ana karnında bebek. Ve bir gün çiçek olup açıverir, mevsim gözetmeksizin. Kar, yağmur, fırtına demeden, en güzel kokuları getirir annesine ötelerden bir selamla ağlaya ağlaya. Yaşadığımız toprağa adımını böyle atmıştı Burak Akif te. Çiçeklerin hoyratça koparıldığı birgün. Yüzünde beyaz gülün masumluğu kadar, sarı karanfilin hüznü de vardı.
Annesi en seveceği yavrusuna saklanbaç oynayan bir mutlulukla bakıyor, en sevdiğinin yokluğuna da ümit bekleyen gözlerinden damlalar bırakıyordu. Burak Akif bilmiyordu. Hoyratça koparılan çiçeklerin arasında annesinin FREZYA sıda vardı. FREZYA aynı zamanda Burak Akif in suçsuz babasıydı. İsmini oğlunun kulağına o söylemek istiyordu. Koparıldıktan sonra güneşin sızamadığı karanlık odalarda saklamasalardı.
Baba suçsuz olduğu kadar ilginç ve tuhaf bir kişilikti. Tüm koparışlara inat solmuyordu. Güneşin kavrayan ışıklarından uzak oluşu, toprağın neminden ayrılışı, ondaki canlılığı bitirememişti. Onu kuşatan tüm olumsuzluklara rağmen altın kadehlerde umut yudumlayan kral gibiydi. Bağırıp da yakınlara duyuramadığı sesini, çaresizce susup uzaklara duyurabiliyordu.
Babanın suçu lale ile güle olan aşkıydı. Gördüğü herkese onları anlatırdı. Herkes bilsin herkes duysun isterdi. Çünkü ne zaman derdi sevdası olsa, gök kuşağının tüm renkleri içine ışık olur akar, en temiz ırmaklar bülbül sesleri arasında derinliği belirsiz gönül şelalesine dönüşürdü. Bundan dolayı Akif’in babası zindanda da olsa renklerini yitirmiyordu.
Babanın her geçen gün büyüyen aşkı zalimlerin kin ve öfkelerinden kaçamamıştı. Aşkın duvarlarını yıkmak için gecenin baykuşları yapabilecekleri hiçbir kötülükten geri durmuyorlardı. 2016 aralık ayında kışta bahar gibi gelen, en çokta kendisine benzeyen yavrusunu engelleri aşıpta görememişti. Zihninde gezinen yüzlerce isimden birini bile kulağına fısıldayamamıştı. Düşlediği gül kokulu ninnileri söyleyememişti. Geldim ben demesine rağmen hiç göremediğine olan ilgi ve sevgisini eşine emanet etmişti. Akif’e babasından kalan ninnileri hüzünlü titrek sesiyle annesi mırıldanıyordu. Annesi ninni sonrası Burak Akif in yumulan göz kapaklarıyla sesizleşen çehresinde dakikalarca gözlerini gezdiriyor, babasına çok benzeyen küçüğünün acı türküsünü söylüyordu. Sacece kendisinin duyabileceği içten bir sesle. Burak Akif in türküsününde artık bir hikayesi vardı.
Baba emaneti çöle bırakıp gitmişti Hz. İbrahim gibi. Sinesindeki yanan sevdanın imtihanıydı bu. Kapalı kapılar ardında nice açık kapılar görüyordu. Küçücük yerde iki mavi arası uçan martı kadar hürdü. Yerden çok gökten misafirleri vardı. İçindeki zorluğu kovan ümitleri vardı. On beş asır öncesinden bugünkü kadar taze, kardeşlerime selam olsun sesinin akisleri vardı.
Suçun lale ile güle olan aşksa, zaman ve mekan seni nereye kapatabilir ki FREZYA!!!


Kaynak: Mağduriyetler http://magduriyetler.com/2019/04/23/frezya/

Hiç yorum yok