60 Yaşındaki Bir Annenin Feryadı
Hizmet Hareketine yönelik süren cadı avı kapsamında hayatı alt üst edilen yada hayatı karartılan yaşlı bir annenin yaşadığı mağduriyetleri sitemizle paylaşarak kendi dilinden duygularını siz okuyucularımıza aktarıyoruz.
Bundan beş yıl önce kalp rahatsızlığı yaşadım. Dört yıl önce kanserden dolayı ameliyat oldum. Aynı zamanda tansiyon, şeker hastasıyım. Bu hastalıklarla mücadele ederken eşim rahatsızlandı ve 2015’te eşimi kaybettim. 2016’da da babamı kaybettim. Annem alzheimer hastası, ona ben bakıyordum. Tüm bu üzüntülerle mücadele ederken oğlumu şikayet üzerine içeri aldılar. Ona üzülürken sadece bir şikayetten dolayı beni de aldılar.
Ben yokken evime girip, yatak odamın en mahrem eşyalarını ortaya dökmüşler. Aradıklarını duyunca gittim, niye gitmeyeyim, bir suçum yoktu ki adalete güvendim. O gün beni hastane hastane gezdirdiler darp raporu için. Artık yorulmuştum, akşam saatleriydi. Çok yorulmuştum, doktora dedim, bende darp marp yok. İçimi kalbimi gösterecek bir makina varsa onu getir, darp benim kalbimde.
Bana terörist muamelesi yaptılar. Boy boy resmimi çektiler. Hayatında silah bile görmeyen birine! Sonra da tutukladılar.
Koğuşun en yaşlısı bendim. Bel fıtığımdan ihtiyaçlarımı gidermekte zorlanıyordum. İki defa tansiyonum 25’e çıktı, ilaçlarımı bir vebalıymışız gibi kapıdaki delikten gösteriyorlardı tek tek, ilacın bu mu, bu mu, bu mu… En doğal olan ilaç hakkımı bile bir sürü sıkıntı ile alıyordum. Eşyalarım yerde bir poşette duruyordu, koğuşta kalabalık olduğumuz ve ben sonradan geldiğim için. Dilekçe ile kantinden bir dolap istedik; geldi gelecek oyaladılar.
Bir gün ben uyumaya calışırken gardiyanlar geldi yanımdaki arkadaşa koğuşun bir dolap hakkı olduğunu ve veremeyeceklerini ilettiler. Zaten hastalıklarımdan ve yaşadıklarımdan bunalan ben, bunu duyunca sinir krizi geçirmişim, kısmen hatırlıyorum, bağırıp yetkili ile görüşmek istediğimi, “Kim koymuş bu kuralı, götürün beni ona” dediğimi.
Arkadaşlar sarıldılar, okudular, ağladılar, teselli ettiler. Yatağıma yığıldım, bitkindim, sesim çıkmıyordu çok bağırmışım, tansiyonum fırlamış 25’e, Koğuş arkadaşlarım doktor, hemşire… Çok ilgilendiler benimle, yemeğime, ara öğünlerime kadar. Kendileri oruç tuttular, ben insülin kullanıyorum diye bana tutturmadılar.
İnsanlığı, kardeşliği gördüm. Bir ay kaldım ama kötü kısımları bir kenara koyarsak, o insanların yanında cennete düşmüş gibiydim. Bana hastayım diye hiçbir şey yaptırmadılar, arkama yastığıma kadar koydular.
Olayın yaşandığı gün mahkemem varmış. Beni bir odaya götürdüler.
Yürüyecek halim bile yoktu, yasakmış, gardiyanlar koluma bile girmediler, güç bela odaya vardık. Sandalyeye zor oturdum. Kulaklık taktılar, böyle oluyormuş sanal mahkeme. Hakim birşeyler söyledi zor duyuyordum. “Tutukluluğun devamını istiyoruz, var mı söyleyeceğin bir şey?” Yok dedim, “Hastayım zaten. Babamı ve eşimi kaybettim. Oğlum da içerde, ölmek istiyorum.” Tahliyeme karar verildi.
O gün çıkardılar akşama doğru ama bir yakınımı arayıp, haber vemek istedim. Sonuçta cezaevi, şehrin dışında bir yer, ayrıca hastayım. İzin vermediler. Dışarda kulübe var, ararsın dediler. Çıktım, kulübe falan yok. Oradaki jandarmalara telefon sordum, yokmuş. Sadece kendi aralarında kullandıkları bir telefonları var. Sonunda oraya ziyarete gelen birinden bir telefon buldum ve geç bir saatte ulaşabildim yakınlarıma. Bir telefon hakkını bile çok gördüler, daha ne diyeyim.
… Ben vatanına milletine âşık bi insanım demek ki sevmenin bedeli bu….




Hiç yorum yok