Hücredekiler! Ceza almamış müebbetlikler… | Ramazan F. Güzel (İhraç/ Eski Diyarbakır Ağır Ceza hakimi)


Gittikçe daraltılan temel haklar ve özgürlükler OHAL ilanı birlikte çok gerilere düştü ve şu son durum itibariyle ülke bir açık cezaevine dönüştü. Birçok kimse hakkında soruşturmalar var, tutuksuz yargılananlara adli kontrol hükümleri uygulanıyor ve çizilen bazı sınırların dışına çıkılamıyor, herkesin tepesinde bir ‘Demokles’in Kılıcı’ var.
Yüzbinlerce insanın pasaportu iptal/ el konulmuş durumda ve o kadar kimsenin de yurt dışı yasağı var. İstediği yerde çalışamıyor, işini yapamıyor, başka yere kaçıp gidemiyor, rızkını başka diyarlarda arayamıyor…
Cezaevlerindeki durumlar ise içler acısı.. İmkanları asgari düzeyde ve kapasitesinin çok üstünde yerlerde insanlar tutuluyor. Cezaevlerinde insanlar kaçırılıyor, yok ediliyor, öldürülüyor ve ‘intihar etti’ denilip geçiliyor..
Bu tecrit edilmiş toplumda, çok kötü cezaevi koşullarında bir de hedef belirlenmiş bazı tutuklulara hücre hapsi cezaları verilmek suretiyle işkenceler yapılıyor; böylelikle de o kimseler ya itirafçı olmaya, ya da akli dengesini kaybetmeye zorlanıyor.
Belirli durumlarda bir tedbir olarak ve belirli bir süreliğine uygulanabilecek hücre hapsi cezasının mahiyetine ve kapsamına bakalım.
SÜRESİ VE KAPSAMI
Tutuklamalar ki bir tedbirdir ve CMK 100 m. gereğince ‘kaçma’ ve ‘delilleri karartma şüphesi’ olanlar için uygulanır. Buna rağmen yüzbinlerce insan, böyle durumlar olmamasına rağmen zorla içeride tutulmakta, hürriyetleri tahdit edilmektedir.
Bu bağlamda özellikle de tutuklu belirli (asker, polis, hakim, savcı gibi..) kimselere hücre hapisleri uygulanmakta ve onlar tecrit edilmektedirler.
5275 sayılı ‘Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’ cezaevlerindeki ‘hücre hapsi’ne dair durumları düzenlemiştir. ‘Disiplin Ceza ve Tedbirleri, Ödüllendirme’ konusunun düzenlendiği 8. Bölümünde, ‘kınama’, ‘Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama’ gibi tedbirlerden sonra, söz konusu yasanın 44. Maddesinde ‘Hücreye koyma’ tedbiri düzenlenmiştir.  Buna göre, Hücreye koyma cezası, hükümlünün eylemlerinin nitelik ve ağırlığına göre bir günden yirmi güne kadar olabilir en fazla. Ve bu tedbir ve ceza da keyfi olarak uygulanamaz, ilgili maddede hangi hallerde bu cezanın verilebileceği belirtilmiştir: isyan, isyana teşvik, kaçma/ firar, cezaevi yönetimine hakaret gibi..
Aynı madde (4). fıkrasında ‘Hücre, yaşamsal gereksinmeleri karşılayacak biçimde düzenlenir’ denmesine ve (5). fıkrasında ‘Hücreye konulan hükümlünün, resmî ve yetkili merciler ve avukat ile görüşmesine engel olunmaz’ dense de, çoğu zaman bu amir hükümler de ihlal edilmektedir. Bu uygulama ile son zamanlarda: ‘açık havaya çıkma hakkı’nın kullandırılmadığı ve tutukluların kişisel gereksinimlerinin karşılanması zorunluluğunun dahi yerine getirilmediği, tutukluya avukatlarıyla görüşme hakkının verilmediği ve sağlık raporlarının alınmadığı da gelen duyumlar arasında.
MASUMİYET KARİNESİ İHLAL
Burada gözden kaçan en önemli nokta ise; bu kanun maddesi -giriş kısmında da belirtildiği gibi- ‘hükümlünün’ eylemleri için düzenlenmiştir. Cezası kesinleşmiş ve artık cezası o cezaevinde infaz olunacak hükümlüler/ suçlular için düzenlenmiştir bu yasa maddesi..
Tutuklu insanları hücre hapsine atarken bu kanun maddesine atıfta bulunuluyor bazen.. Ama aslında hukukun en önemli ilkelerinden ‘masumiyet karinesi’ ihlal edilmektedir.
Filhakika zaten bir koruma tedbiri ile tutuklu bulundurulan bir şüpheli şahıs hakkında, bir de hükümlülere uygulanan böylesine ağır bir idari yaptırım, hukukla ve adaletle bağdaşmaz.
KILIF NEDİR?
15 Temmuz darbe girişimi henüz devam ederken, HSYK Başkanvekili 2700 hakim ve savcıyı açığa aldıklarını duyurmuş, daha sonra bu sayı 4100’e çıkmıştı.  Şu an 3000’e yakın hakim ve savcı tutuklu ve bunlar arasında iki Anayasa Mahkemesi üyesi, 140 Yargıtay üyesi, 48 Danıştay üyesi ve her mahkemeden 2700 kürsü hakimi bulunuyor. (Bkz. SCF Raporu)
Rapora göre tutuklu birinci sınıf hakimler ve Yargıtay üyeleri gibi seçkin hukukçuların tamamı ya hücre hapsinde tutuluyor ya da haklarından kısıtlanmış halde cezaevlerinde tecritte tutuluyorlar.. Bu kişilerin birçoğu aradan geçen 2 seneye yakın zaman diliminde psikolojik ve fiziksel rahatsızlığa maruz kaldı ve hatta bazıları da vefat etti.
Hakkında somut hiçbir delil olmadığı halde yargı, kendi mensuplarına bunu yaparken, dayanağını hangi yasada buluyor, bu hukuk cinayetini işlemek için ne gibi bir kılıf uyduruyor?
Evet, İnfaz Kanunu, (önceden belirttiğimiz gibi) sadece hükümlüler için hücreye koyma’yı düzenlerken, bunu azami 20 gün ile sınırlarken ve bu cezalandırmayı (kaçma, firar, isyan gibi) fillere karşılık öngörüyor…  Yasada bir dayanak olmayınca, hakim savcılar ve cezaevleri kanunsuz şekilde insanları hücrelerde tutmaktadır.
Tutuklu hakimlerin çoğu Urfa’daki Cezaevinde tutulmuşlardı. (Ki, Türkiye’de olsam benim de gideceğim yer orası idi.) Oradaki (ismini vermek istemediğim) bir hakim için verilmiş olan bir ‘İdari ve Gözlem Kararı’nı sunuyorum. (Ek:1)
Burada, ilgili şüphelinin ‘gelen istihbari bilgilere istinaden’ içeriden tutulduğu açıkça belirtilmektedir. Buranın adına da ‘hücre’ demeyip ‘güvenlikli bölüm’ diyerek laf oyunu yapılmaktadır.
8 Eylül 2016’da CTE Genel Müdürlüğü’nün emri ile hakim savcılar, farklı farklı cezaevlerinde aynı anda, ortak bir operasyon ile hücrelere kondular. 2016/2068 sayılı idare gözlem kurulu kararı da, bunun Adalet Bakanlığı CTE’nin emriyle gerçekleştiğini teyit etmektedir.) Hakim savcıların gelmesi üzerine, Urfa’daki hücrelerde bulunan katiller, azılı suçlular normal koğuşlara dağıtılmış ve buralar yargı mensuplarına tahsis edilmiştir. Hücre cezası almış kişilerin, hücre cezaları da infaz edilmemiştir. Ve bunu bayramdan önce yaptılar ki, o hakim savcılar bayramı hücrede geçirsinler diye…
Bu kararın iptali için defalarca itiraz edilse de bu talepler infaz hakimlerince reddedilmiştir. (Bkz. Ek:2 ve 3)
Hakim kararından da anlıyoruz ki devrede bizzat Adalet Bakanlığı var ve ‘Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü İnsan Hakları Daire Başkanlığı’nın direkt müdahalesi var. Yani özetle, elan ülkenin bütün işleyişini yöneten/ koordine eden MİT’ten gelen istihbari raporlara istinaden, Adalet Bakanlığı’nın talimatıyla yüzlerce hakim savcı ve binlerce sivil hücrelerde tecrit olarak tutulmaktadırlar. Karar örneklerini verdiğimiz hakim arkadaşımızda olduğu gibi, bir çok seferler ‘diğer meslektaş arkadaşları ile birlikte kalmak’ istenmesine, bu konuda müracaatlar yapılmasına rağmen insanlar yine de hücrelerde tutulmaya devam edilmektedir.
..
Bu şekilde insanlar bir yılı aşkın süredir hücre hapsinde tutuluyor, hem de kanunen hakim kararı olması gerekirken, böyle mesnetsiz  talimatlarla.. Bu işlemi şöyle örneklendirebiliriz: bazı okullara Milli Eğitim Bakanlığı’ndan yazı gönderilip, ‘Şu isimleri yazılı öğrencilere yüz üstünden yüz puan, şu öğrencilere ise sıfır puan verin, sebebini de sormayın, böyle uygun gördük’ denmesi gibi…
YAPILMAK İSTENEN NEDİR?
Kanunsuz ve hukuksuz bir şekilde tutuklu insanlar hücre hapsinde tutuluyor.. çoğunun ortada iddianamesi bile yok, neyle suçlandıklarını bile bilmiyorlar.. Ama şu an fiilen hücre hapsi ile ‘Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezası’ ile cezalandırılmaktalar!
İnsan haklarını ihlal etmekle suç işlenmektedir, bu suçun ortakları ise TCK’da düzenlenen ‘Soykırım’ ve ‘insanlığa karşı suçları’ işleyen siyasiler ve onların iştirakçileri devlet memurlarıdır.
Aşamalı bir şekilde insanları hayattan tecrit edip yok etmenin cezaevi versiyonudur bu hücre hapisleri…
Amerikan Halk Sağlığı Dergisi’nin (APHA) 2014 yılındaki bir makalesine göre; hücre hapsinde olanların kendilerine zarar verme olasılığı 3,2 kat daha fazla. (Bkz. GriHat Haber) Bu hapse maruz kalanlar, iyice bunalıma girerek ya kaçmayı, ya da intiharı denemek zorunda kalabiliyor.
Amerikalı ‘Solitary Watch'(SW) örgütünün araştırmasına göre hücre hapsi psikolojik bir işkencedir ve bunun etkileri, o kişi normal hayata döndükten sonra da devam etmektedir.
Dolayısıyla bu hücre hapisleri ile:
– Belirli kimseler kanunsuz şekilde cezalandırılmaktadır. Bu yapılanlar da TCK anlamında soykırım ve insanlığa karşı suçlar boyutundadır,
– Bu Tecritlerle insanlar itirafçı olmaya zorlanmaktadır. Diğer arkadaşlarıyla görüştürülmeyen tutuklulara hayali, farazi hikayeler dayatılarak isim vermeleri ve oradan kurtuluş için itirafçı olmaları istenmektedir.
– Gözlerden ırak tutulan kimselerin MİT gibi bazı kurumlarca alınıp başka yerlerde usulsüz sorgulara ve işkencelere maruz kalmalarının önü açılmaktadır.
AİHM’nin ‘hücre hapsi’ne dair bir çok içtihatları bulunmaktadır ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinin (insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağı) ihlal edildiğine hükmetmektedir. (Bkz. 19 Nisan 2001 tarihli Peers/Yunanistan kararı gibi.)
Türkiye yıllarca hapishanelerindeki kötü muameleleri işlemiş olan yönetmen Alan Parker’in 1978 yapımı ‘Geceyarısı Ekspresi’ (Midnigt Express) isimli filminin imajını silmekle, tekzip etmekle geçirdi.. Şu son dönemda yaşananlar, bu kurgusal çalışmanın çok çok ötesine taşındı ve Türkiye/ Türkler, insan hakları konusunda çok kötü bir intiba ile anılır oldu.
Buna sebep olanlar, adaletsizce ve kimne hareket eden siyasiler ve onların maşalığına soyunan memurlar olduğu kadar, bu zulme ses vermeyen yığınlardır.. Herkes ileride payına düşen karşılığını alacaktır. Fakat hatadan dönebilmek bir erdemdir ve de zararın neresinden dönülürse kardır ve dolayısıyla da acilen hücrelerde rehin tutulan insanların çıkarılmaları gerekiyor.
Yargı mensubu arkadaşlarına bunu reva gören yargı mensuplarına da Pir Sultan’ın şu sözlerini ithaf ediyorum:
‘Demiri demirle dövdüler;/ Biri sıcak biri soğuktu.
İnsanı insanla kırdılar; / Biri aç biri toktu.’

Kaynak: http://www.tr724.com/hucredekiler-ceza-almamis-muebbetlikler/

Hiç yorum yok