Acaba Ayşe Yaşıyor mu?
Kızım Ayşe şu an 9 yaşında. Doğuştan kraniostenoz hastalığı ile dünyaya geldi. Tedavisi çok riskli olduğu için ameliyat olamamıştı. Beyni sürekli büyüyor ama gelişmeyen kafatası sebebiyle bir çok sıkıntı yaşıyor. Beyni gözlerine baskı yaptığı için yüz şeklinde anormal bir görüntü, aynı şekilde duyma yetisinde de azalma oluşuyor. Hastaneye gittiğimizde doktor, tedavinin çok riskli olabileceğini, masada kalma olasılığının yüksek olduğunu, zaten bu tür hastaların da uzun süre yaşamadığını söylemişti. Bunun üzerine hastalığın tedavisi için başka çözüm yolları aradık. Tek çareyi biyoenerji yapan bir poliklinikte bulduk. ALLAH’ a teslimiyet ve büyük bir ümitle gittiğimiz yerde güzel haberler aldık. Biyoenerji tedavisine karşılık verdi ve Ayşe’nin kafatası tam 1,5 cm açıldı. Bunun sevincini yaşarken 15 Temmuz’da başka bir inkisarla karşılaştık.
Mesnetsiz iftiralar ile eşim ve ben tutuklandık. Ayşe ve küçük oğluma babaanneleri baktı bir müddet. Bu süre zarfında Ayşe’nin tedavisi de yarım kaldı ve rahatsızlığı ilerledi. Doktor kontrolünde “çok bir zamanı yok, uyuduğunda bir daha uyandıramayabilirsiniz, bu tarz hastalıkları olan kişiler uyku esnasında ölürler.” demiş. Duyduğumuzda bütün aile yıkıldık. Zaten babası ve ben içerideyiz. Çaresizlik içinde elimden bir şey gelmemesi, yavrularımın hasretinin yanında Ayşe’ nin en çok bize ihtiyaç duyduğu anda yanında olamamamız zindan içinde zindan olmuştu bana.
Günler böyle çaresizlik ve ıstırap içinde geçerken babaannesi “Ayşe ya sabah uyanmazsa” korkusuyla iki yavrumu da teyzesine vermiş. İyice kimsesiz kalmış çocuklar. Açık görüşlere teyzesini almadıkları için yavrularım kendileri geçiyor turnikelerden. Tek başlarına, onca hengameyi, aramayı, sırayı… Açık görüş günü geldiğinde, komşuları da yanlarında turnikeye giriyorlar. Komşumuzun da annesi benimle aynı koğuşta tutuklu. Ayşe, küçük olduğu için geçemiyor turnikeden. Komşu kızı yardımcı oluyor. Bir keresinde bir kadın küçük kızıyla geçiyor turnikeden. Bunu gören Ayşe koparıyor feryadı! “Neden onu annesi geçirdi de beni annem geçirmedi! Annem nerede? O hep işim var deyip gidiyor, bizi görmeye çok az geliyor! Herkesin annesi yanında, nerde benim annem!” Yutkunmaktan başka bir şey yapamıyor komşu kızı.
Nihayet ziyarete tek başına gelen çocuklarıma kavuşuyorum. O dakika geliyor ve sarılıyoruz birbirimize. Uzun süren hasret gidermenin ardından, su gibi akıp geçiyor zaman. Daha evlatlarıma doyamadan ayrılık ziliyle çınlıyor kulaklarım. Boğazımda koca bir düğüm, gözlerim ise Ayşe’ min üstünde, bir saniye bile ayırmadan bakıyorum biricik kızıma. İlk önce oğluma sarılıyorum. Sonra kızıma dönüp, koridoru inleten bir sesle haykırıyorum; “Ayşeemmmmm! Güzel kızımmmmm!!!” diyerek basıyorum bağrıma. Belki son görüşüm bilerek, belki son kucak bilerek öpüyorum yavrumu. Ağlıyorum, hem de bağıra bağıra. Sonra yığılıyorum yere. Koğuş arkadaşlarım hemen koşup giriyorlar koluma. Sürüye sürüye götürüyorlar hüzün koğuşuna. Tekrar özlemek için gidiyorum. Gamımdan, evlat acısından. Bin bir parça yürekle. Nasıl tarif edilir bu acı? Nasıl geçer ki bu sancı? Evlat bu, başka bir şeye benzer mi? Ya Ayşe? Ne yapacak şimdi? Bir yandan babası, bir yandan annesi, bir yandan kendisi, ölüm gününü mü bekleyecek şimdi? Ne denir, ne konuşulur, siz söyleyin. Görüşe gelince yavrularım özellikle de Ayşem ağlamaktan ve ağlatmaktan başka bir şey yaptırmıyor. Geliyor ağlıyorum, gidiyor ağlıyorum, gece yatarken ağlıyorum ve hep ağlıyorum.
Her gün, her telefon görüşmesinde, her açık ve kapalı görüşte merak ettiğim ve sorduğum tek şey şu; “Acaba Ayşe yaşıyor mu?”
Bunca mazluma tarifsiz acılar yaşatan bu zalimlerin, dünyada yatacak, mahşerde sığınacak yerleri olacak mı? Ey zalim! Alma mazlumun ahını, çünkü yerde kalmayacak…
Kaynak: Mağduriyetler http://magduriyetler.com/2018/11/13/acaba-ayse-yasiyor-mu/
Hiç yorum yok