Yitik Bir Mezar, Gözüyaşlı Bir Eş ve Boynu Bükük Bir Evlâd



Bugünler kalbi kırıkların mahzun ve kederli bakışlarının içinden geçen günlerdi. Bir sokakta öyle yorgun, garip çaresiz hissederken kendimi gözlerim ocakları tüten evlerin ışıklarına dalıyordu. Nice vakit oldu kimilerin hanesinde ocak tütmüyor, ışık yanmıyordu.
Nice vakittir babalar analar evladlarına, evladlar analarına babalarına hasretti. Zülmün sessizce işlendigi bu karanlık günlerde; her gün yıkılan yeni hayatları dinledikçe ve şahit oldukça ‘Rahmetin ne büyük Ya Rab’ diyoruz. Duyduklarımız dinlediklerimiz neydi böyle ; ya duymadıklarımız, bilmediklerimiz…
Bilmediğimiz kapalı kapılar ardında çile dolu yıllarda ne yasanmışlıklar vardı.
Üç akademisyen kendini ilme, bilime adamış, Peygamber Yolunun yolcularıydı. Okumak araştırmak en doğru bilgiyi öğrenmek ve öğretmek , vatanına milletine insanlığa hizmet için çıkmıslardı yola.
Karanlığın, zulmün arttığı ve daha da artacağının sinyallerinin verildigi günlerde kimligi belli olmayan iki kisi hocamızın kapısını çalar ve odasına girer. “Üniversitedeki bütün f…ismini ver seni istedigin makama yükseltelim” derler. Bu teklif karşısında şaşkına dönen hocamız kendini kötü hissederek sert bir dille gelen kişileri uyarır ve reddeder.
Ardından gelen günlerde aldığı tehditlere dayanamayarak kendisi gibi olan iki arkadaşıyla önce Kırgızistana giderler. Ama kısa bir süre sonra Türkiye ye geri dönerler. Geldikten kısa bir süre sonra 15 Temmuz sözde darbe girişimi yaşanır.
Bir gece de hayati değisen binlercesi gibi onların da hayatı degisir. İhraç olan hocalarımız tekrar hayata tutunmak için yurt dışına çıkarlar. Bir ev tutarlar ve hayatlarını sürdürmek için bir işe girerler.
Karanlık ruhlar için yerin zamanın ve mekanın önemi yoktu. Kötü her zaman ve her yerde kötüydü. Ruhlarını şeytana satmış ve kötülüğe kendini adamış organ mafyası bir gece evlerini basar. Kendilerini savunmak için mücadele ederken hocalarımızı gazlı bez ile uyutmuşlardır. Komşuları evden gelen sesler üzerine kapıyı kırarak eve girerler. Gördükleri manzara kanlarını dondurmuştur. Yerde uryan halde yatan üç adam ve her yer kan içindedir. Hocalarımızdan birisini henüz organlarını almak için kesmişler diğer hocamız iki böbregi almışlar ve karaciğerini almak üzerelerken komsuların gelmesi üzerine onları öylece
bırakıp , cüzdan ve telefonlarını alarak kaçmışlar.

Apar topar hastaneye kaldırılan hocalarımızdan iki böbreği alınanın durumu çok kritiktir. Telefonları aldıkları için ailesine hemen ulaşılamamıştır. Bir hafta sonra eşine ulaşılır. Apar topar eşinin yanına gider ablamız. Eşinin geldiği gün gözlerini açar fakat aynı gün vefat eder. Cenazesi Türkiye getirilemediği için bir garip gibi gittikleri diyardan bir garip gibi ahirete uğurlanır cenazesi orada defn edilir.
Geride kalan iki arkadas yaşadıklari olayın şok etkisi ve üzüntüsüyle Türkiye ye farklı yollarla dönüş yaparlar. Aylar sonra ailelerine kavuşma sevinci yaşarken ve yaşadıklarının etkisini üzerlerinden atmaya çalışırken birgün ansızın kapıları çalınır. Haklarında arama kararı üzerine önce gözaltına alınırlar. Şuan 10 aydır tutuklu olan hocalarımız bir adaletin tecelli edecegi gunleri beklemektedirler.
Bu yasanmış acı dolu hayattan geriye vatanından ailesinden kilometrelerce uzakta yitik bir mezar, ardında gözüyaşlı eş ve boynu bükük bir evlad. Aylarca özgurlüğü elinden alınmıs iki bilim insanı ve geride psikolojik tedavi gören eşler.
Kaybolan insanlığın ülkemize tekrar gelmesi ümidiyle…


Kaynak: Mağduriyetler http://magduriyetler.com/2018/12/09/yitik-bir-mezar-gozuyasli-bir-es-ve-boynu-bukuk-bir-evlad/

Hiç yorum yok