Hiç Ümidimizi Yitirmedik
Bir sabah 06:30 da durmadan çalan bir zil ve güm güm diye kapıya vurulan yumruklarla uyandık. Acele bir şekilde üzerimizi giyinip kapıyı açtık. İçeri bir girişleri vardı sanki bomba yüklü bir yer buldular da saldırıyorlar gibi. 10- 12 kişi vardı. Emniyet müdürü diye kendini tanıtan insanlıktan yoksun olan kişi eşime küfürler etmeye başladı. O anda ne olduğumuzu şaşırdık, eşim ima olarak birkaç tepki verdi o anda adam eşimi duvara çarpıp tekrar küfür etmeye başladı. Sonra eşimi başka odaya alıp biraz hırpaladılar.
İki buçuk ve 6 yaşındaki çocuklarım seslerden uyanıp korktular ağlamaya başladılar. Polisler zaten anında odalara dalıp her yeri aramaya başladılar. 2 buçuk saatlik aramadan sonra her şey darma dağınık olmuştu. Yani o an çok merak ettim acaba silah eroin ihbarı mı aldılar da geldiler diye.
Psikolojik olarak çökmeye başladığım anlar olmuştu 6 yaşındaki kızımı evin içerisinde garip sorular sorup 3 polisin sorguya aldığı anlar. O anda kızımın bilmiyorum deyip korkudan ağladı an nasıl unutulabilir ki.. Aramalar bittikten sonra evden çıkarken polisin çocukları bırakacak yerin yoksa esirgeme yurduna bırakacağız dediğinde elim ayağım boşalmıştı sanki. Nasıl olur dedim daha iki buçuk ve 6 yaşındalar ailem gelene kadar yanımda bekletebilirim yasal hakkım var desem de nafile.
Çaresiz bir şekilde komşunun zilini çaldım yanımda iki minicik çocuk ve 2 polisle beraber. Tek kurabildiğim cümle “çocuklar ailem gelene kadar burada kalabilir mi? ‘’ oldu Ve o anda önce büyük kızımı öptüm kokladım ağlamaya başladı ‘’anne ne olur çabuk gel’’ diye, sonra küçük yavrumu kucağıma aldım içime kokusunu çekip “”anneanne gelene kadar burada abla ile beraber oyna tamam mı”” dedim. Biliyordum ki ben gelemeyecektim ve yavrularımdan böylece ayrılmış oldum.
Önce alındığımız ildeki KOM’ a götürüldük. 2 gün orada kaldıktan sonra endişe ettiğimiz an gelmişti. Bizi dosyamızın olduğu ile götürmek için bir ekip geldi. İlk arabaya bindik kendini bilmez amir denilen şahıs güneş gözlüğünü hafif kaldırıp bize döndü “”4 saat vaktiniz var ne konuşacağınıza iyi karar verin, bizim ne kadar meşhur olduğumuzu duymuşsunuzdur siz konuşmazsanız, biz sizi konuşturmasını biliriz”” deyip önüne döndü ve yola çıkmış olduk. Yollar o kadar çabuk bitmişti ki nasıl oldu da hemen geldik dedim içimden, eşimle araba da konuşma imkânımız yoktu sadece birkaç kere ” ne olursa olsun dayanacağız sakın ne bizi ne başkasını sıkıntıya sokacak bir kelime demeyelim”” dedik birbirimize… Yol boyunca dua ettim “Allah’ım ne olur yanlış yaptırma, ben bu yolda hiç pişman olmadım, aşkla şevkle koştum her zaman, yine pişman değilim. Bizi pişman olma imtihanı ile karşı karşıya bırakma” diye. Çünkü sıkıntılar yaşanıyordu il de ve bizde insandık neye nasıl dayanırdık bilmiyordum o yüzden “Rabbim ayaklarımı kaydırma, düşüncelerimi kaydırma, konuşmalarımı kaydırma”” diye dua ettim hep.
Gözaltında pis demek az mı kalır bilemiyorum affınıza sığınarak diyorum bir hayvan bile bağlasanız orada durmaz. O kadar kötü bir nezarette kaldım. Yatak ve banyo-wc birlikte olan küçük bir alan. Her yerde böcekler geziyor, çeşit çeşit böcekler…
Zor günlerdi fakat Rabbime daha yakın hissettiğim anlardı. Çok dua edersek çok ıstırapla edersek Rabbim bizim hep yanımızda bunu bir kere daha hissetmiş oldum. Çaresizsin ve kimsesizsin. “Allah’ım benim sahibim sensin bana ve eşime yardım et diye yalvarırken, eşimin başına bir şey gelmesin diye ağlayıp dua ederken, çocuklarım ne durumdadır diye gözyaşlarını tutamazken.” kimisinde bir avukatı ile kimisinde içinde az da olsa vicdan kalan bir memuru bana cevap verdiren Rabbime şükürler olsun. Hepsinden güzel rahatlatan haberler almış oldum. Ailem, çocuklarım, vazifem, her şey ortada kalmıştı. Tüm arkadaşlarım için dua etmeye başladım, her gün her vakit Rabbim SEN davanı ortada bırakmazsın geride kalanın yardımcısı ol diye dua ettim.
Bir hafta geçmişti kendimizi adliye de bulduk. Eşimi bir hafta sonra ilk kez gördüm çok zayıflamıştı pantolonu belinde durmuyordu çorapla bağlamıştı beline. Konuşma imkânımız da hemen sordum iyi misin bir şey yaptılar mı diye. Önce sessizce 1-2dk ağladı, sonra iyiyim dedi. Başından ne geçti ne yaşadı bilmiyorum. İnşallah dediği gibi iyidir.
Hâkim karşısında çok durmadık zaten karar belliydi 5 dakika içinde ikimiz de tutuklandık.
Cezaevine geldik, bir daha ne zaman görüşeceğimiz günleri, ayları bilmeden orada ayrıldık, vedalaştık… Üzgündük, kötüydük fakat çok şükür pişmanlık duyacak vicdan rahatsızlığı yaşayacak bir şey yapmamıştık. İçimiz rahattı…
Zor günlerdi. Fakat Allah’ıma en yakın olduğum günlerdi. Yaklaşık 3 hafta kadar koğuşta tek kaldım. Anlatması çok zor günlerdi. Allah kimseye yalnızlıkla imtihan etmesin ve hücredeki tüm kardeşlerimize bir an önce kurtuluş nasip etsin… Geçici olarak kaldığım koğuşun ardından yolculuk başlamıştı. 10 saat ellerim kelepçeli bir kafesin içinde yaptığım yolculuktan sonra Şakran’da buldum kendimi. Ahhh Şakran ahh… “Girmek han kapısı, çıkmak iğne deliği” derlermiş orada öğrendim.
Orada 24 saat tek kaldıktan sonra koğuşa geçtiğim gün kendimi arkadaşlarımın yanına gitmiş gibi hissettim. Gardiyanlar beni koğuşa götürdü demir kapı açıldı ortak alanda 4 masa yan yana aynı yurt yemekhanesi gibi, arkadaşlar oturmuş muhabbet ediyordu içeri girdim herkes kapıya doğru geldi ben o an birine sarıldım ve ağlamaya başladım kim olduğunu tanımıyordum bile 10 dk falan hiç durmadan ağladım sanırım. Onlar da beni tanımıyor ama bir baktım herkes ağlıyor. Çok duygulu bir andı. Sonra muhabbet ettik nerden geldim ne yapıyorum vs. biraz konuştuk. Hem günlerce kimse ile konuşamamak, hem ayrılık, hem korku hepsini aynı anda yaşadığım için konuştukça rahatlıyordum. Hepimiz aynı dava için oradaydık ve bizi ancak en iyi birbirimiz anlardı. 22 kişiydik genelde bir yıl ve üstü yatanlar vardı. Ben girdiğimde bir arkadaş elimdeki poşetleri aldı. Sonra biri verilen yatağı çıkarmış biri yatağımı hazırlamış biri süslemiş. Biri imkânlar dâhilinde teselli amaçlı sabunun üstüne “”BU DA GECER YAHU VE BUGUNLERDE GECECEK ” yazıp bırakmış bana sadece yatmak kalmıştı kardeşliğimiz o kadar güzel ki bir kere daha hissetmiş oldum.
Uyku diye bir şey orada pek olmuyordu. Hepimiz yatağa girdiğimizde düşüneceğimiz çocuğumuz ailemiz arkadaşlarımız yarım bırakmak zorunda kaldığımız hizmetlerimiz vs. çok şey vardı ve insan bunu düşünmekten uyuyamıyordu.
Akşamları 10 da 1saat dua saati yapıyorduk Fetih, Yasin, Tebareke, Amme, Vakıa, Sekine, V.Karani okuyup o gün kime denk gelirse, birimiz sonunda dua ediyordu çoğu zaman ağlamaktan duamız yarım kalıyordu. Gündüzleri 1saat risale dersi yapıyorduk. Gün aşırı da tefsir yapıyorduk. Tecvit bilmeyen arkadaşlara bir arkadaşımız tecvit mahreç öğretiyordu. Dedim ya hüzün, ayrılık, hasret, özlem olmasa kamp yerine gelmiş gibi hissediyordum kendimi. Günlerimiz bazen çok hızlı geçiyordu. Bazen de hiç saatler ilerlemiyordu. Orada ki kardeşlerimle kimi zaman ağlayıp kimi zaman da gülüyorduk. Her gün 1-2saat kadar voleybol oynuyorduk. Hareketsiz bir yer olduğu için tek aktivitemiz voleyboldu, eee tabi bir de elimizde yıkadığımız çamaşırlarımız aynı duygu içinde ya çıkarsam şunu da okumamıştım bunu da yapmamıştım deyip bir şeyler yapmaya çalışıyordum.
Farklı şeylerde öğrendim orada mesela ketıl da menemen yapmak, biber kızartmak, çorba yapmak, gelen yemekleri yıkayıp tekrar ketılda yemek hâline getirmek, aşure yapmak vs. orada şartları zorlayıp ellerindeki imkân ile neler neler yapılıyormuş gördük. Tencere olmazsa yemek yapılmaz faktörünü ortadan kaldırmıştık, orada bazen çok özlediğimiz şeyler oluyordu (tabi sevdiklerimiz dışında) çamaşır makinası halı ütü telefon internet gibi.
Allah nasip etti orada ki rızkımız doldu çıkmış olduk. Ben ve arkadaşlarım orada hiç ümidimizi yitirmedik hüküm alan da, mahkeme bekleyen de. sanki her sabah o sürpriz gün gelmiş gibi heyecanlıydık.. Dışarda bayrağı taşıyan kardeşlerimiz vardı biliyorduk ve biz inanıyorduk ki onlarla beraber bir gün bizde koşmaya devam edecektik.
İçerideki tüm kardeşlerimize Rabbim sekine versin, fereç ve mahreç nasip etsin… Allah’ım hepimizi korusun…
Kaynak: Mağduriyetler http://magduriyetler.com/2019/01/25/hic-umidimizi-yitirmedik/
Hiç yorum yok