Üçüncü yılında 15 Temmuz’un cevap bekleyen 3 sorusu
Geçen hafta Diyanet’e bağlı tüm camilerde 15 Temmuz hutbesi okundu. Gülen Hareketi’nin nasıl tehlikeli ve sapkın bir terör örgütü olduğu halka anlatıldı. F16’ya süpürge sapı fırlatarak, egzoz borusuna gömlek tıkayıp tank durdurarak hain darbe girişiminin önlendiği efsaneleri tekrarlanarak milli bir bayram havası estirilmeye çalışıldı. Halk pazar günkü şehir meydanlarındaki kutlamalara davet edildi.
Yaşı 50 ve üstü olanlar hatırlayacaklardır 27 Mayıs cuntasının yaptığı darbe de ihtilal adı altında bayram günü olarak kutlanırdı. O gün resmi tatildi ve konu ders kitaplarında bile işlenirdi. Cuntanın yaptıkları göklere çıkarılırken asılarak öldürülen Adnan Menderes ve arkadaşları lanetlenirdi. Sonra ne oldu? Bayramın geniş kitlelerde hiçbir karşılığı yoktu. Birden bire kutlanmaz oldu. Darbeci Cemal Gürsel’in ilan ettiği bayram darbeci Kenan Evren tarafından kaldırıldı. Bugün, Türkiye’de çok küçük bir azınlığın dışında 27 Mayıs cuntacılarını lanetle anmayan kimse kalmadı. Kahramanlar hain, hainler kahraman oldu. Benzer bir son 12 Eylül 1980 darbesini yapan Kenan Evren ve yol arkadaşlarını da buldu. Rekor oy oranı ile cumhurbaşkanı seçilen dönemin kudretli komutanı yargılanmaktan ve bir kimsesiz gibi defnedilmekten kurtulamadı. Öyle görünüyor ki 15 Temmuz teşebbüsünün de akıbeti böyle olacak.
Şimdilik her şey Recep Tayyip Erdoğan ve Ergenekon’un istediği gibi yürüyor olabilir. 15 Temmuz ile ilgili soru soranlar susturuluyor, hapislere konuluyor, bütün medya marifeti ile darbenin arkasında Hizmet Hareketi’nin olduğu yalanı tekrarlanıyor olabilir. Ancak gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardır ve 15 Temmuz’un bir istisna olacağını hiç sanmıyorum. Çünkü mevcut ‘resmi tarih’le uyuşmayan o kadar soru işareti var ki, bu sorulardan sadece bir tanesinin peşinden gidilse bile bugün kahraman dediklerimizin hain, hain dediklerimizin kahramana dönüşmesi mümkün. Bu yazıda yüzlerce soruyu eleyerek çoklukta boğulmadan 3 sorunun peşinden gideceğiz.
Bu soruları seçerken standardımız şu: Akıl tarafından tevilinin yapılamaması. Bazı sorular vardır zihin bir şekilde cevabını üretebilir. Örneğin Ak Parti Milletvekili Şaban Dişli’nin kardeşi eski Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Bakanı Tümgeneral Mehmet Dişli arasındaki bağ üzerine soru sormuyorum. Ya da Mehmet Dişli’nin yükselmesi için bizzat uğraşan Erdoğan ile Dişli ailesi arasındaki ilişkiye de girmiyorum. Çünkü zihin bir şekilde buna cevap üretebiliyor. Zihnimiz ‘kardeş olmaları Şaban Dişli’nin darbeye karıştığı anlamına gelmez’ diyebiliyor. Üzerinde durduğum sorular, şeytanın avukatlığını yapmaya çalışsak bile cevabını veremediğim sorular. Başlayalım.
MECLİS KOMİSYONUNA NİÇİN GELMEDİLER?
Bilindiği gibi 15 Temmuz kalkışmasının hemen arkasından Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde darbe teşebbüsünü araştırmak için bir komisyon kuruldu. Ancak bu komisyona Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım, Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ifade vermedi. Niçin? Konuşması gereken daha pek çok kilit isim var elbet. Ama en azından bu 5 isimden birinin gidip komisyonun sorularını cevaplaması gerekmez miydi?
Bu soru şunun için önemli. Türkiye’de darbe teşebbüsü olmuş ve milli iradenin tecelli yeri olan meclis konuyu sıcağı sıcağına incelemek istiyor. Komisyona 15 Temmuz ile muhatabiyeti olmayan eski başbakanlar Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller, hatta Mehmet Ağar bile gelip konuşuyor, ama kafasına silah dayandığını iddia eden Genel Kurmay Başkanı gelmiyor. Darbeden bir gün önce Hulusi Akar ile 6 saat rutin dışı görüşme tapan MİT müsteşarı Hakan Fidan komisyona gelmiyor. Normal şartlar altında Recep Tayyip Erdoğan’ın da çağrılmasına bile gerek yok, kendi isteği ile meclis komisyonuna gidip mağduriyetini ve yaşadıklarını anlatması beklenirdi. Ancak öyle olmadı ve komisyon konu ile direk irtibatlı hiç kimseyi dinlemeden raporunu tamamladı. Tabii komisyonun da çok büyük ihmalleri var. Hadi Erdoğan cephesinde muhatap bulamıyorsunuz, gidip darbeyi yaptığı iddia edilen isimlerle görüşebilirlerdi. Örneğin Akın Öztürk dinlenmeliydi. İddiaların tek taraflı dinlenerek rapor hazırlandığı, inceleme yapıldığı nerede görülmüş. CHP’li parlamenterler de görevlerini yapamadıklarını ve AKP’li komisyon başkanının oldu bittileriyle yetersiz bir rapor hazırladıklarını sonradan itiraf ettiler.
ADİL ÖKSÜZ’Ü SERBEST BIRAKAN HAKİM GÖZALTINA BİLE ALINMADI
Dikkat çekmek istediğim ikinci husus Cemaat’in Hava Kuvvetleri İmamı olduğu iddia edilen Adil Öksüz’ün yakalanıp serbest bırakılması muamması. Adil Öksüz’ün cemaatte yetişen bir isim olduğu doğrudur. Kendisinin Akıncılar üssüne yakın bir yerde yakalanmış olması manidardır ve kilit isimlerden biri olması da mümkündür. Ancak Adil Öksüz gözaltında iken iki kritik olay gerçekleşiyor. Birincisi Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca tarafından ziyaret ediliyor, ikincisi serbest bırakılıyor. Ne Sarıkoca ne de Öksüz’ü serbest bırakma kararı veren ilk hakim Köksal Çelik bırakın tutuklamayı gözaltına bile alınmıyor? Adil Öksüz’ün serbest bırakılmasına itirazı reddeden ikinci hakim Çetin Sönmez’in meslekten ihracı ve tutuklanması ise cemaat üyeliğinden. Yani Adil Öksüz davası ile uzaktan yakından bir alakası yok. Sarıkoca mahkeme ifadesinde Adil Öksüz’ü o güne kadar tanımadığını ve sadece yüzüne tükürmek ve ayet okumak için onu ziyaret ettiğini söylemişti. Bu arada Sarıkoca-Öksüz görüşmesi 16 Temmuz’da Öksüz’ün serbest bırakılması 18 Temmuz’da gerçekleşiyor. Hatırlayalım, 15 Temmuz sonrası atmosferde ev kadınlarının dahi tutuklandığı bir ortamda medyanın da bu çelişkinin üzerine gitmesi üzerine Adil Öksüz’ün serbest bırakılması ile ilgili dava 2 ay sonra açılıyor. Hakim Köksal Çelik iki yıl sonra 1 Kasım 2018’de meslekten ihraç ediliyor. Ali İhsan Sarıkoca ise olaydan yaklaşık bir yıl sonra hakkındaki dava gerekçesi ile açığa alınıyor, ama ihraç edilmiyor.
TSK AKIN ÖZTÜRK’Ü AKLAYAN BİR AÇIKLAMA YAPTI, SONRA BU AÇIKLAMA SİLİNDİ
Aklın izah etmekte aciz kaldığı üçüncü nokta ise 21 Temmuz 2016 tarihli Akın Öztürk ile alakalı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin açıklaması ve bu açıklamanın iki hafta sonra silinmesi. Basın duyurusunun ilgili kısmı şöyle: “Ayrıca Hava Kuvvetleri Komutanı Ankara’da Akıncı Üssü lojmanları bölgesinde bulunan Orgeneral Akın Öztürk’ü arayarak kendisine Ana Jet Üssü Akıncı’dan kalkan uçakların yasa dışı olduğunu, ivedilikle Akıncı’ya giderek oradaki kalkışmada bulunanları ikna etmesini istemiştir.”
TSK, bu açıklaması ile Akın Öztürk’ü bırakın suçlamayı aklamış oluyor. Yani darbe teşebbüsünün komutanı olduğu iddia edilen Akın Öztürk kendi isteği ile değil, bizzat Abidin Ünal’ın daveti ile Akıncılar Üssü’ne gidiyor. Bu nasıl olabilir? Abidin Ünal sonraki hiçbir açıklamasında emekli bir askeri neden Akıncılar Üssü’ne yardım için çağırdığına izah getirmiyor. Üstelik bir süre sonra bu basın duyurusu TSK resmi sitesinden kaldırılıyor.
KAYNAK: KRONOS
Kaynak: Aktif Haber http://aktifhaber.com/15-temmuz/ucuncu-yilinda-15-temmuzun-cevap-bekleyen-3-sorusu-h134889.html
Hiç yorum yok