Seyreyle Güzel | Ferit CAN




Düşünceliydi. Zaman sürekli anıları çoğaltıyor, önüne koyuyordu adeta. Hatıralar birbiriyle ilintili  tesbih taneleri  gibiydi. Birini ele alınca ardından bir başkası yanaşıveriyordu.
KHK ile ihraç edilmeden önceki hayatı geldi gözünün önüne. Edebiyat fakültesindeki odasını, öğrencilerini, kitaplarını hatırladı. Fakültede geçen 18 yılını düşündü. Doktora tezinin kabulünde duyduğu sevinci aklına gelince, ince dudaklarında buruk  bir tebessüm belirdi.
Doktora tezi Muhammet Lütfi (Alvarlı Efe) hazretleri hakkındaydı. O büyük zatın Hulâsatü’l – Hakayık isimli Divanını yanından hiç ayırmaz, bir başucu kitabı olarak hep müracaat ederdi. Her gazeli bir hikmet pınarı, her şiiri bir tefekkür burcu gibiydi. Okunduğunda  insanı rehabilite eden bir tarafı vardı her bir eserinin.
Hemen cep telefonuna gitti eli. Aysun Gültekin Hanımefendi’den mi , Raci Alkır’dan mı yoksa, Gazelhan Nesimi Ateş’ten mi dinlesem diye bir an düşündü. Video paylaşım sitesinden Alvarlı Efe hazretlerine ait “Seyreyle Güzel ” eserini Raci Alkır’dan dinlemek için seçimini yaptı.
Raci Alkır’ın insanın içindeki pencereleri titreten, bazen yükselip bazen alçalarak perdeler
arasında dalgalanan sesi,  hakkında doktora yaptığı o büyük zatın dünyasına ve sözlerine götürdü onu.
Seyreyle güzel Kudret-i Mevlâ neler eyler,
Allah’a sığın Adl-i Teâlâ neler eyler.
Bazen türkü formunda dinlediğimiz bu güzel ‘’Gazel’’, Birinci Dünya Savaşı ve dolayısı ile ülkemizin Kurtuluş Savaşı verdiği, yokluk, kıtlık, işgal, gidenin dönmediği uzun savaş ve askerlik dönemlerine denk gelen yıllarda yazılmıştı. Bu dönemi Mehmet Akif Ersoy ‘’İlahi! Bu uğursuz gecenin yok mu sabahı’’ veya “fikr-i ferda bilmez geceler’’ olarak tarif ederdi ki, zulmeti, karanlığı ve zulmün artık dayanılmaz bir hal aldığı zamanları ifade ederdi.
Alvarlı Efe Hazretleri bu sıkıntılı günleri, Erzurum’da hücrelerine kadar yaşamış, önce köyünden göçmek zorunda kalmış, sonra topladığı 60 kişilik bir grup ile Ermeniler ile mücadele etmiş, Ermeniler tarafından yaralanan babasını bulduğu gün defnetme acısını da yüreğinde hissetmiş alim, şair ve  memleket için birçok mümtaz insan yetiştirmiş bir gönül adamıydı.
Gazele seyreyle hitabı ile başlaması, hem seyredenin hem de seyredilenin güzel olduğunun vurgulanması ve Kudret-I Mevla’nın icraatı sübhaniyesine ibretli bir gözle bakılması, seyahat öncesi bir temaşa rehberi verilmesi gibiydi.
Kur’an’dan alınan ışığın bir yansımasıydı bu aynı zamanda… Zira Kur’an-ı Kerim’de insanoğluna afaki ve enfüsi aleme bakması hususunda ikaz ayetleri ile Kudreti Mevla’nın kusursuzluğunu ve her şeyin yerli yerinde oluşu insanın nazarına sunulurdu, seyretmesi ve düşünmesi için. Kâinatta her şey ölçüyle yaratılmış yani hikmetli bir adalet vaz edilmişti.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri de;
‘’Bak bu hey‘et-i aleme bu hikmetleri seyret,
Bul Sanii’ni ol O’na hayran gecelerde’’ derdi.
Kâinatta her şey bir nizam içinde ve hep O’nun bilgisi ve kontrolü altında gerçekleşir. Gerek makro alemde, gerekse mikro alemde yaşananlar Mülk sahibinin kontrolünde, bilgisi ve meşieti altındadır demekdi bu.
Koskoca kâinatı evirip çeviren, karıncanın dahi rızkını veren, dünya ve içindekilerden, insan ve yaşadıklarından elbette haberdardı…
O (C.C) abes fiil işlemezdi.
Ne ki,  bakmasını bilmezsen, yanıp yakılmaların hep kadere atılan birer taşa dönüşüverir. Endişe ve korku hakim olur bütün unsurlarına. Tevekkül elini çeker iç dünyandan, panik yaşanır gönül deryanda. Sabır orduların dağılır, samimiyet ivmesi düşmüş, feri kesilmiş dua oklarını dahi gönderemezsin menziline anlamı taşırdı.
Şikayet ve sitemden başka sermayesi olmayanın kârı ne olabilirdi ki…
Şiir de seyreyle ikazı ile birlikte Kudret-I Mevla’nın tecelli ettiği eşya ve hadiseleri okuyarak, Allah’ın adaletine sığınılmasını, herkese layık düşecek bir Sırr-ı Tecallanın muhakkak gerçekleşeceği, bunun için de Dergah-ı İlahi’ de sebat edilmesi, naz u niyaz edilerek Allah’ a yalvarmanın, halini O’na arz etmenin neler eyleyeceğinin ve bu güzellikleri de bu sebat, azim kahramanları ve aynı zamanda dua ehli olanların temaşa edeceği müjdesi verilmekteydi.
Bir müjde ki sabredenleri hayrete salacak, sabitkadem olanları, sebat edenleri mest eden bir manzarayı temaşa imkânı sunacaktı.
Efe hazretlerini, Mahzun bir gönlün sesinden dinlediğimiz ‘’Sefinem gark oldu dert deryasına’’ yahut “Kemalde noksan imiş, incinen incitenden’’ veya ‘’Sen Mevla’yı seven de Mevla seni sevmez mi’’ şiirleri ile bir kez daha andı canı gönülden.
Bir gazelle yenilenmiş, ferahlamıştı. Allaha ve O’nun adaletine sığınmıştı. 50 yaşında onu işinden atanlar, ailesinden ve vatanından uzak bir yabancı memlekette yalnız yaşamaya mahkum edenleri Allah’a havale ediyordu.
Bu duygu yoğunluğu ve bu hüzzam  düşüncelerle  Raci Alkır’a eşlik ediyordu.
“Seyreyle güzel Kudret-i Mevlâ neler eyler,
Allah’a sığın Adl-i Teâlâ neler eyler.
Elbet yürütür fermanını Kadir-u Kayyum,
Herkese lâyık Sırr-ı Tecellâ neler eyler.
Âlemleri var eyleyen Allah-u Âlim’dir,
Gözler görecek Mihr-i Muâllâ neler eyler.
Eltaf-ı Rahm-i Azim Bari’ Teâlâ,
Kerem-i Kerim Şems-i Mücellâ neler eyler.
LUTFÎ der Dergâh-ı İlâhî’de sebat et,
Naz u niyaz et Hakk’a temenna neler eyler. “
Muhammmet Lütfî (Avlarlı Efe)
Kaynak: http://magduriyetler.com/2018/06/02/seyreyle-guzel/

Hiç yorum yok