Bir Ses Vermek İstedim
15 Temmuz 2016 akşamı haber kanallarına düşen bir darbe haberiyle beynimiz allak bullak oldu. Ülkemizin geçmişinde yaşanmış acı tecrübelerle birlikte bu işin hayatımızda çok değişikliklere gebe olduğunu o an anlayamadık. Sonra yapılan açıklamalara hayretle baktığımızda, işin bizzat öznesi olacağımızı anladık. Çünkü ben de eskiden de olsa bir sendikanın üyesiydim, Bank Asya adındaki bankada da hesabım vardı.
10 yıllık öğretmendim 22 Temmuz 2016’da açığa alınana kadar. Ardından 01 Eylül 2016’da Olağanüstü Hal kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile meslekten ihraç edilip üstüne devlet memurluğundan men edildim. Benimle aynı kaderi paylaşan 100 binin üzerindeki diğer memurlar gibi. Öğretmen, asker, polis, hâkim, savcı, doktor, mühendis, kaymakam, vali, odacı işçi ve memura varana kadar işinden edilen, üstüne hapse atılan on binlerce memur gibi. İşsiz kaldım. Mesleksiz kaldım. On yıllık memuriyet hayatımda en küçük bir uyarı cezası bile almadım. Vatanımız ve milletimiz için canla başla çalıştım. Ama 15 Temmuz’la birlikte vatan haini, terörist ilan edildik.
9 çocuklu bir ailenin 7. Çocuğuydum. Babam işçiydi. Daha do
ğrusu devletin ücretli kölesi desek. Zor şartlarda çalıştı ama yılgınlık göstermedi. Kolu kırıldı tek kolla çalıştı. Elektrik çarptı, komada yattı, birkaç gün sonra yine çalıştı. Kışın buz gibi su dolu kanallara girdi, yazınkavurucu sıcakta direk tepelerinde kablo çekti. Kazandığı her kuruşu helaldi. Bize haram lokma yedirmedi. 30 yıla yakın çalıştı bizleri okutup meslek sahibi yapmak için. Ben de aileme karşı bir vefa ve sorumluluk gereği çok çalıştım. Başarılı bir öğrencilik hayatım oldu. Ülkemizde bir şeylere sahip olmak için sınavlara girmek ve bu sınavlardan başarılı olmak gerekti. Ben de bunun farkında olarak çok çalıştım ve girdiğim sınavlarda hep başarılı olarak bir üst eğitimime devam ettim. Devlet memuru olmak için girilen KPSS(Kamu Personeli Seçme Sınavı)’na bir defa girdim ve atandım.
Ülkemin birçok il ilçe ve köyünde çok zor şartlarda çalıştım. Her gün üç saat arabayla gidiş geliş yapılan köylerde çalıştım. Yollarda mahsur kaldım. Servis aracımız kaza yaptı. Ama vazgeçemedim. Katlandım. Vatan ve millet sevdamız bizi bu şartlara katlanıp dayanmaya devam ettirdi.
Ben 10 yıllık öğretmenlikten sonra bugün altı aydır işsizim. Günü birlik işle
r yaparak iki çocuğum ve eşimle birlikte hayata tutunmaya çalışıyorum. Ömrü öğretmenlikle geçmiş biri olarak çarşı pazarda esnaf olmayı da bilmiyor beceremiyoruz. Okul, öğrenci, kitap, defter, kalemle uğraşan insanlar kimiz zaman pazarcı, kimi zaman tezgâhtar, kimi zaman şoför ve daha akla gelmedik işler yapmak zorunda yaşamak için. Bulaşıkçılık yapan bir ablamızı duyunca insanlığımızdan utandık. Hiç bir mesleği küçümsemiyorum. İnsanların nelere sürüklendiğini anlatmaya çalışıyorum. Ama bir şekilde hayata devam ediyoruz.
Çalışıp hak ederek elde ettiğimiz mesleğimizden olduk. İnsanlar arasındaki sosyal statümüzden olduk. Gittiğimiz işlerde halimize bakıp siz gerçekten ne iş yapıyorsunuz sorusuna muhatap olmak bizi ayrı bir kahrediyor. Yer yarılsa içine girsek bir daha çıkmasak. Öğretmendik demek o kadar ağır ki! Selam vermeyenleri mi ararsınız adımızı silenleri mi? Daha düne kadar saygıyla bakan gözler nefret doldu. Ömründe karakola gitmemiş insanlar gözaltına alındı hem de 30 gün, işkence edildi, cezaevlerinde zor şartlara mahkûm edildi. Kendi ailelerimiz bile sırtını döndü. Evlatlıktan reddedilenler oldu. Evlerimizden sokağa atıldık. Aileler parçalandı. Boşananlar oldu. Peki, bu kadar insanın suçu neydi? Benim suçum neydi?
Devletin (hükümetin) resmen teşvik ettiği, onayladığı, kurdurduğu bir sendikaya üye olmak, bir bankaya hesap açtırmak mı? Eğer bunlar suçsa gelecekte herhangi biri keyfine göre birilerini suçlu ilan edebilir. Suç göreceli bir kavram olur. Bu da en temel insan haklarının bile hiçe sayılmasını getirir.
Yaşadığımız bu büyük olayın psikolojik etkileri ise ayrı boyut. 15 Temmuz hadisesinin arkasından gözaltı ve tutuklama furyası başladı. Şu anda 50 bin insan bu suçlamayla hapishanelerde. Esir tutuluyor. Asgari insanca yaşama şartlarından mahrum ediliyorlar. Artık gelecek adına bir güven taşımıyorum. Hayatım içim bir planım yok. Her an ne zaman beni de gözaltına alacaklar, hapse atacaklar endişesiyle yatıp kalkıyorum. Kapı her çaldığında bir adrenalin patlamasıyla bütün vücudum titriyor. Ter basıyor. İşte geldiler diyorum. Kim o sorusuna gelen cevapla sükûnete eriyorum.
Çocuklarımın geleceği hakkında endişeliyim. Nasıl bir ülkede hayatları devam edecek. Bizim hakkımızdaki bu süreç yüzünden onlar gelecekte ne gibi problemlerle karşılaşacak bilmiyorum. İntikam hissiyle mi dolduracağım onları ya da gerçekten hak, hukuk, adalet mi öğreteceğim? Bize yapılanları fazlasıyla yapmalı mıyız yoksa adalet mi demeliyiz? Üzerimize gelen karabasan sıkıştırdıkça sıkıştırıyor. Dünyevi hukuk ve adalete olan güvenimiz zaten bitti. İlahi adaleti bekliyoruz.
Bugün ben ve benim gibi yüz binlerce insan yasa dışı yapılan fişlemelerin neticesinde bütün temel hak ve özgürlüklerimiz hiçe sayılarak adeta bir soykırıma maruz kalıyoruz. Devlet iş vermiyor. Özel sektörde iş bulsak bile ihraç edilen bir memur olduğumuzu öğrenince ya iş vermiyorlar ya da emek hırsızlığı yaparak az paraya sigortasız çalıştırmak istiyorlar. Maruz bırakılan bu uygulama tamamen bir insanlık suçudur ve soykırımdır. Devlet eliyle sistematik işkence yapılmakta ve hayat hakkı elimizden alınmaktadır.
Ben bir insanım ve ben asla terörist değilim. Biz terörün ne olduğunu biliriz. Neyin terör olmadığını da. Hayatımızı insanlık adına sevgi, barış, kardeşlik olsun diye adamışken canilere bile gösterilmeyen muamelelere maruz kaldım.
Anlatacak daha çok şey var ama uzatmak canımı acıtıyor. Acılarımı yeniliyor. Çaresizliğimi hatırlatıyor. Dur diyemiyorum. Haksızlığa, adaletsizliğe. Dur diyemiyorum. İnsan suretindeki vicdan mahrumlarına. Elimizden gelen yine hukuka sığınmak. Yine adaletin geç de olsa tecelli edeceğini beklemek. Bu bekleyişte yaptığımız her ne olursa olsun hayata devam etmeye çalışmak ve İlahi adaletten gerçek tecelliyi beklemek.
Bir ses vermek istedim. Dünyanın bütün mazlum ve mağdurları adına. Belki bir duyan çıkar. Belki sesimizi duyuran biri çıkar.
Kaynak: Mağduriyetler http://magduriyetler.com/2018/09/01/bir-ses-vermek-istedim/
Hiç yorum yok