Ziyarete Engel Olan İşkence Korkusu
Her şey 15 Temmuzda yani darbe olduğu söylenen o melun gecede, birilerinin karanlık planlarını uygulamaya başladığı o akşam başladı diyoruz. Diyoruz da aslında zulmün başlangıcı çok daha öncesine dayanıyor. 15 Temmuz sadece zulmün artık tavan yaptığı, Türkiye’ deki bütün kılcallara kadar uzanan bir zulmün başlangıç tarihi oldu. O tarihten itibaren de ne canlar yandı, ne işkenceler yapıldı, hatta işkencelerden dolayı kaç eve ateş düştü bilemiyoruz. Bilemiyoruz çünkü Türkiye’nin her şehrinde zalimler iş başında. Hem de durmak bilmeden. İşkenceler sebebiyle kim bilir kaç kişide hem psikolojik, hem biyolojik hastalıklar meydana geldi? Duyduğumuz bu yaşatılan zulümlerin hepsi içimizi çok acıtıyor , acıdan yanıyoruz. Yanıyoruz da elimizden masum, mazlum kardeşlerimiz için sadece dua etmek geliyor. Kardeşlerim diyorum zira din kardeşiydik ama yaşadığımız ortak acılarla, mazlumiyetlerle bizler dert kardeşi de olduk. Aslında çoğunu tanımıyorum ama birbirimizi tanımasak da birbirimiz için gözyaşları döker olduk, birbirimiz için saatlerce gözyaşlarıyla dua eder olduk…
Biz ailecek, eşim ve oğlum o korkunç 15 Temmuz gününde İstanbul’da annemlerdeydik. Her şeyden habersiz bir sonraki gün için ailecek birlikte olma adına piknik planları yapıyorduk. Sonrası zaten malum. Geçmek bilmeyen korkunç saatler; patlama sesleri, silah sesleri ve hiç durmadan okunan selâlar. Darbe denilen bu tarihten sadece bir ay sonra 9 Ağustosta oğlumla şehir dışındaki teyzemi ziyarete gittiğimde o şok haberi aldım.
Eşim gözaltına alınmıştı. Alındığında neden alındığına bir anlam veremedim. Sonradan öğrendim ki ‘’terör örgütüne üye olmaktan.’’ Ne terörü ne örgütü derken yine öğrendik ki bir arkadaşıyla başka bir arkadaşının tanıdığının yanına iş yerine gitmişler ve bulamamışlar. Bulamayınca oradaki kahvehaneye arkadaşlarının nerede olduğunu sormuşlar. Oradakiler de terör örgütüne üye olmaktan gözaltına alındığını söylemişler. Eşim ile arkadaşı daha kahvehaneden çıkar çıkmaz ‘’terörist olan birini soran da öyledir’’ diyerek polise şikayet etmişler. Ve anında sorgusuz sualsiz polisler eşimi ve arkadaşını alıp götürmüşler.
Sonrası zaten herkesin yaşadığıyla benzerlik gösteriyor. Sekiz gün boyunca gözaltında tutmuşlar. Kayınpederimin avukat arkadaşı defalarca eşimle görüşme talep etmiş ama sekiz gün boyunca avukatla bile görüştürmemişler. Eşimi de arkadaşını da ciddi derecede darp etmişler. Sorguya çeken polis eşimin hiç bir şey anlatamamasına ve terör örgütüne üye olduğunu kabul etmemesine o kadar çok sinirleniyor ki “en azılı teröristleri konuşturdum sen nasıl konuşmazsın’’ diyerek iyice darp etmiş. Anlamıyorlar ki eşimin onlara anlatabileceği hiç bir şey yok. Hatta darp raporu almaması için eşime “eğer darp raporu almak istersen eşini de gözaltına alırız, ona kim bilir neler yaparız ” diyerek tehditler yağdırmışlar. Tabi eşim de sırf beni de alırlar korkusuyla rapor bile alamamış. Sekiz günün ardından çıkarıldığı mahkemede tutukluluk kararı veriliyor ve eşim yedi aydır tutuklu. Yedi ay. Dile kolay. Biz her ay acaba bu ay çıkarırlar mı, acaba bu ay iddianamesi hazır olur da mahkeme tarihi belli olur mu diye ümitle bekledik. Yedi ayın sonunda bir buçuk ay sonrasına mahkeme tarihini belirlediler. Biz sadece mahkeme tarihi belli oldu diye bile o kadar sevindik ki! Çünkü yedi aydır hiç bir şey yapmadan boşu boşuna tuttular.
Tabi eşime yönelik psikolojik işkenceler cezaevine girdikten sonra da devam etti. Önce yer olmadığı için ellibeş kişi cezaevinin spor salonunda aylarca yer yatağında yattılar. Ellibeş kişi bir arada. Hiç tanımadığı ellibeş kişiyle zor şartlarda günlerce yaşadı. (Burada bir şeye değinmek istiyorum. Başka suçtan bırakın 55 kişiyi 15 kişiyi bir arada öyle bir yerde 2 gün tutsalar eminim ne kavgalar ne sıkıntılar yaşanır. Aylarca kaldılar da kendi aralarında hiç bir sıkıntı yaşamadılar. Bir de bu insanlara terörist diyorlar.) Üç ay sonra yirmi kişilik koğuşa yirmiyedi kişi koydular. Orada biraz daha rahat eder en azından ranzaları oldu diye sevinirken hiç bir sebep göstermeden alıştığı arkadaşlarından ayırıp başka bir koğuşa koydular. Tam ‘’buraya da alıştım, düzenimi kurdum, yeni arkadaşlarıma alıştım merak etmeyin’’ demişti ki bir sonraki kapalı görüşe annemler gittiğinde eşimin bulunduğu cezaevinden kilometrelerce uzağa başka bir şehirdeki cezaevine nakledildiğini öğrendik. Sonrasında eşimle konuştuğumda oraya neden gönderildiğini hala bilmiyordu. Avukatına sorduk o da bilmiyordu. Siz buna ister psikolojik baskı, ister psikolojik işkence deyin ama zulüm özgürlüklerini ellerinden almakla, sevdiklerinden ayırmakla bitmiyor, farklı şekillerde de devam ediyor.
Yedi aylık bu süreçte hem maddi hem manevi yaşadığımız bir sürü sıkıntı oldu. Maddi kısmını uzun uzun anlatmayacağım çünkü herkesin yaşadığı gibi eşim cezaevinde ve ben de çalışamıyordum. Evin kirasını ,faturalarını, mutfak masraflarını yani giderlerini karşılayacak bir gelirim yoktu. Ailem bana destek olacaktı ama birde avukat masrafı var hangi birini karşılayacaklardı. Öyle bir süreçten geçiyorduk ki kendimizi savunacak bir avukat bulmakta bile zorlanıyorduk. Normal davaların üç katı fiyatla eşimi savunmayı kabul eden bir avukatla anlaştık ama nasıl ödenecekti ? Allah Kerim demiş tutmuştuk.
Tabi bunlardan daha önemlisi manevi sıkıntılar. Oğlum yedi aydır babasını iki ayda bir dört kere gördü. Açık görüşlere annemlerle gönderiyorum ve babasını iş yerinde ziyaret ettiğini zannediyordu. Çünkü daha dört yaşında ve hapse girenlerin sadece hırsızlar ve adam öldürenler olduğunu zannediyordu. Oğlumun tabiriyle ‘’Kötü Adamlar’’. Çocuğuma nasıl anlatabilirim babasının hapiste olduğunu ,aslında hiç bir suçu olmadığını ama polis amcalarının yanlışlık yaptığını. Babasının bize para göndermek için uzakta çalıştığını sandığı için sürekli para biriktiriyor. Kumbarası dolunca çok parası olacak ve artık babası uzakta çalışmak zorunda kalmayacak.
Ve ben.. Ben de yedi ay eşimin ziyaretine hiç gidemedim. Şu anda ise sadece telefonla görüşebiliyorum. Telefon görüşmesi de ilk üç ay sonra başladı. Spor salonunda kaldıkları için telefon görüşmesi yapma imkanımız da yoktu. Eşimi gözaltında darp ettiklerini rapor etmemesi için ve örgüt üyesi olduğunu kabul etmesi için benimle tehdit ettiklerinden bu da onu çok korkutuyor. Görüşlere gitmemi hatta dışarı dahi çıkmamı istemiyor. Onun bu korkusu beni de çok korkuttu. Çünkü babası uzun zamandır yanımızda olmadığı için oğlum bana çok bağlandı. Öyle ki 10 dakika markete gitmeme bile izin vermiyor. Benim de babası gibi gidip bir daha dönmeyeceğimden korkuyor.. Etrafımızdaki insanlardan da duymuyor muyuz ‘’kendisi terörist ise eşi de öyledir’’ deyip bir sürü bayanı tutukladılar ve halâ da tutuklamaya devam ediyorlar. Ya da eşinin görüşüne giden bayanı çıkışta bebeğiyle gözaltına aldıklarını duyuyoruz. Bu haberler ve eşimin korkuları beni ve ailemi psikolojik olarak çok bunalttı. Her sabah sekize kadar acaba bugün gelecekler mi korkusu, sekizden sonra da çok şükür bugün de gelmediler duygusuyla yedi ay geçti. Kim bilir
kaç ay daha geçecek? Tabi bir de bu süreçte bir anda sanki on yıl yaşlanmışçasına psikolojik ve biyolojik rahatsızlıklar yaşayan anne ve babalarımızı unutmamak lazım.
Sözlerimi sonlandırırken şunu belirtmek istiyorum. Çok şükür ki mazlumum ve zalim değilim. Zalim tarafında olup zulmetmektense mazlum tarafında olup zulüm görmeye razıyım. Zalim tarafında olup dilsiz şeytan kesilmektense mazlum tarafında olup gece gündüz gözyaşlarıyla dua etmeyi tercih ederim. Çok şükür ki haksızlık eden değil haksızlığa uğrayan benim. Biliyorum ki bu dünya geçici. Bu dünyada olmasa da ebedi olan ahirette hakkımı yerde bırakmayacak Rabbim var. Binlerce kez şükürler olsun…
Kaynak: Mağduriyetler http://magduriyetler.com/2018/10/26/ziyarete-engel-olan-iskence-korkusu/
Hiç yorum yok